İsmail ÇİÇİN Şehir Plancısı
Giderek azalan yeşil alan potansiyeli, yetmeyen yollar, bitmeyen imarlar, durmayan inşaatlarla bıktırıcı hale gelen yoğunluk meselesi ve içinden çıkılması giderek güçleşen çapraz ulaşım çilesi Bahçeşehir''i mutsuz bir kent yaptı. Ödüllü şehrin ne keyfi, ne enerjisi ne de neşesi kaldı. Terk edişler çoğaldı, kaçışlar hızlandı.
|
Modern yaşam alanını bu noktaya sürükleyen sebepler konuşuladursun, etinden, sütünden, oksijeninden, nimetinden faydalar saçan örnek kent markası tedaviye muhtaç hale getirildi, ağır hastalandı.
Bahçeşehir'i yoğun bakım durumundan kurtaracak çareler ve gün ışığını tekrar kucaklayacak çözümler hala vardı.
Tek şifre iyi niyete sahip insan sayısını çoğaltmak ve yeni suistimallere alan açmamaktı.
Şehir plancısı İsmail Çiçin, reçetenin içeriğini anlattı.
Bahçeşehir'in yaşadığı tahribatı nasıl yorumluyorsunuz?
Çok önemli bir gündem başlığına vurgu yaptığınız ve röportaj imkanı sağladığınız için teşekkür ediyorum.
İmarla gelen tahribatı iki ana başlıkta toplayabiliriz. İlki mekansal boyut tarafı. Yani, yapılaşma, betonlaşma ve deformasyonla ile somutlaşan yoğunluk hali.
İkincisi ise, olayın sosyolojik boyutu. Ekonomik olguların, ulaşım sorunlarının ve diğer tahribatların yaşama doğrudan temas etme şekli.
Mekansal perişanlık şeklinde tanımlanabilecek imar stratejilerinin, Bahçeşehir ruhuna bıraktığı derin yaraların tarifi.
Bana göre tahribatın iki ayağı bu gerçeklerden ibaret.
Bu noktaya nasıl gelindi?
Üç yıl önce Loca, Sofa konuşuyorduk. Ardından Kiptaş Vaditepe, Şelale Park dosyaları önümüze kondu.
Bir müddet sonra Gölet Park konusu kamuoyuna sunuldu.
Belediye başkanının kendi ağzından akış alan ve halka ulaşan vaatler tek tek unutuldu.
Bir kaç tarih öncesine gidersek, donatı alanlarının akaryakıt istasyonuna çevrilmesi, mevcut parsellerin var olan fonksiyonlarında değişikliğe gidilerek, konut ve ticari ünite ağırlıklı projelere evrilmesi, eğitim alanı olarak ayrılan önemli noktalara, konut imar onaylarının verilmesi, Pazartürk'ün farklı amaçlara yönlendirilmesi, bilincimizin bir köşesinde yer tuttu.
Bu hale nasıl gelindi, ya da neden bu duruma düşürüldük gibi soruların karşılığında yerel belediyenin siyasi iradesi ve yanlış yönetim politikaları en büyük cevapları oluşturdu.
Aralık ayı meclis gündeminde yine benzer hamlelerin yer alması, mevcut emsallerin başka yerlere taşınmasının amaçlanması, Bahçeşehir'in kalan son alanlarının da imar hesabı içine çekileceğinin en somut vurgusuydu.
Yerel yönetim mevzuatını kapsayan yasaların özünde bir yetersizlik ya da boşluk durumu mu var?
Yürürlükte olan mahalli idareler yasası belediyelere geniş ölçekli imar yetkileri tanıyor. Başakşehir Belediyesi'nin belediyecilikten anladığı tek şey müteahhitlik olunca, işler daha da karmaşık bir hal alıyor.
Sosyal alanlar, sağlık alanları, aktivite alanları, eğitim, spor, kültür alanları, yaşlılar, kadınlar, gençler ve çocuklar için düşünülen alanlar, belediyenin ana düşünce yapısına sığmadığı için, nitelikli hizmet konusunda problemler yaşanıyor. Başakşehir Belediyesi sadece ve sadece imar düzenlemeleri ile ilgileniyor. Halbuki, kamu görevi, kamu amacı, kamu hizmeti önceliği esastır.
Belediyelerin halk için, hemşehrileri için yapabilecekleri vardır.
Çağdaş, dürüst belediyecilik tavrında, buradan ne kazanırız, rantı nasıl sağlarız, faydayı ne şekilde çoğaltırız gibi duygular yer almaz.
Halk tepkisi ve vatandaş talebi neden dikkate alınmıyor?
Burada bence en önemli eksiklik Bahçeşehir sakinlerinin kente yeterince sahip çıkamaması. Süreçler karşısında itiraz ve söz söyleme hakkı refleksini gereğince oluşturamaması.
Sebepleri var elbette.
Henüz bir Bahçeşehirlilik kültürü doğmadı, oturmadı, ortaklaşamadı.
100-150 yıllık tarihiyle gelen bir yaşam alanı değiliz.
Duyguların ve amaçların bir araya geliş koridorlarında yetersizlikler görülüyor.
Fakat, bütün bun tespitler kimseye, sessiz, sorumsuz ve tepkisiz bekleme hakkını vermiyor.
Pazartürk konusunda referandum yapılsa.
Burada yaşamını sürdüren insanlara sorulsa. Eski Pazartürk'ü mü istersiniz, yeni pazar yerini mi tercih edersiniz diye seçenekler sunulsa.
Çıkacak olan muhtemel sonuç, belediye ile yurttaşın aynı çizgide düşünmediğini en net şekilde ortaya koyacaktır.
Siz,organik olan, yerleşik olan, geleneği olan pazar yerini oradan koparıyorsunuz, beton renkli, havasız, hemzemin zemine sahip, uyduruk bir alana yeni proje dayatması uyguluyorsunuz.
Sattığınız yer mi daha değerli? Geçtiğiniz parsel mi daha kıymetli?
Bu mu hizmet samimiyeti?
Bu mu hizmet kalitesi?
Bahçeşehir'de iki seneyi aşkın zamandır kültür merkezi yok. Bir tadilat bahanesiyle başladı her şey. Atatürk Kültür Merkezi'nde uyguladıkları kültür sanatı pasifize etme politikasını burada da işleme koydular.
Sınırlı olan donatı alanlarımız, daha da daraltılıyor. İnsan lehine kamu alanı yok. Evinizden çıkıyorsunuz, kente karışmak istiyorsunuz. Tek bir tane serbest alan, dinlenme, buluşma bölgesi, etkinlik adresi yok.
Her faaliyet parayla ve tüketimle özdeşleştirilmiş durumda. Bahçeşehir halkından ne alırsak o kadar iyi mantığı. Belediye vatandaşını korumuyor.
2003 yılında Eston Şehir planlarını ben yaptım. Okul, spor, ibadet, kültür merkezi alanları, yürüyüş ve sosyal kimlikli bölümler tek tek ayrılmıştı.
Tek bir tanesi bile dikkate alınmadı. Farklı düşünce eksenleriyle, çok kötü tercihlerle, tüm fonksiyonlar geriye atıldı.
Sözünü ettiğiniz yönetimsel hataların gerisinde bilgi eksikliği mi var, niyet problemi mi?
Kesinlikle, niyet, hedef ve vicdanla alakalı konular. Şelale Park örneği bu bağlamda çok yerinde olur. Vatandaş için sorunlu, uygulayıcılar açısından sıkıntılı.
Yasa açık. Park alanında düşük imarlara izin veriliyor. Yüzde 3 ya da 4 oranını geçemezsiniz. İmal edilen yapı, sökülüp takılabilir özellikte değil. Kalıcı, hantal, geniş bir ünite.
Beş yüz metrekare yerine 1800 metrekare alan işgal edilmiş. Kanun, belediye eliyle yapılırsa bu oran %10 a çıkabilir diye bir paragraf açmamış.
Yani, kim yaparsa yapsın ölçüler aynı sınırlarda tutulmak zorunda.
Siz ne yapıyorsunuz? Önce belediyenin kiracı olarak getirdiği bir şirket işletmesi eliyle, daha sonra belediyeye devredilen haliyle normal limitin üç, dört katı büyüklüğünde bir yer inşa ediyorsunuz.
Mahkeme kararıyla iptal ediliyor. Yıkmıyorsunuz, direniyorsunuz.
Aynı işletmeyi belediye sosyal tesisi kimliğine sokarak, bir de başına Başakkent A.Ş gibi şüpheli bir firma atayarak imar ayıbınıza kılıf uyduruyorsunuz.
Burada sorun kimin işletmeci olduğu değil.
Kimin kanunlara uymadığı.
Belediye yetkilileri imar konusunda çok mu bilgili mi ki, hukuki açıkları, esneklikleri ve boşlukları istedikleri gibi kullanıyorlar?
İmar alanı yaratma konusunda oldukça başarılı olduklarını söylemek gerekiyor. Loca, Sofa, Kiptaş Vaditepe hepsi yaratılmış alanlar. Hiç bir tanesi imar alanı değil.
Bizim tabirimiz ile, yarma, dolma özelliğine sahip araziler.
Keza önümüzdeki Luxist aynı şekilde. Tarihi anıtlar ve bir dizi zemin problemi ile çok kritik bir proje örneği.
Loca hakkında 65 sayfalık dosya var. Ruhsatı yenilenmiş. Kemal Aydın zamanında Bahçeşehir Belediyesi ile İBB arasında görüş ayrılıklarına neden olan bir alan.
2009'dan sonra imalatına başlandı. Bahçeşehir'e en fazla zarar veren proje nedir diye sorarsanız, tereddütsüz Loca derim. Kent akıcılığı açısından trafiği çok etkiledi.
Bahçeşehir'in merkezi yok. Kent, merkez edinmesi gerekirken Loca ve Sofa projeleri ile iyice bunaltıldı. Darmadağın oldu.
Bahçeşehir'e bu kadar fazla yüklenmelerinin sebebi nedir?
Türkiye'de Bahçeşehir örneği yok. Altyapısı hazır, planlı, doğru, ilkeli bir proje. Yeraltı donanımları, teknikler, şebekeler oturmuş.
İnşaatçılar için maliyetsiz, yüksek kar sağlayabilecekleri, eşi bulunmaz bir bölge.
Hazır potansiyeli olan yere, çok kolay imalatlar yapabiliyorlar. İnşaat sektöründe normal kar marjları %25-30 kadardır.
Bahçeşehir'de kar oranları tavana çıkıyor. Yüksekliği serbest olan projeler onaylanıyor.
Arsa maliyeti karşılandıktan sonra, anormal kazançlarla işler yapılıyor. Bahçeşehir'e bu kadar yüklenmelerinin, Bahçeşehir'i bu denli gözlerine kestirmelerinin temel sebebi bu.
Böylesine örnek bir bölgeyi abartılı yapılaşmaya açan yasal dayanak nedir?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul'da bazı yerleri, kentsel dönüşüm bölgesi ve rezerv yapı alanı ilan etti.
Bahçeşehir de rezerv yapı alanı kapsamı içine dahil edildi.
Riskli bölge miyiz? Hayır.
Fay hattı üzerinde miyiz? Hayır.
Binalarımız köhne mi? Hayır.
Sağlıksız yaşam alanı özelliğine mi sahibiz? Hayır.
Bahçeşehir ve Boğazköy İstanbul'un en sağlam zemine sahip noktalarından.
Tüm bu gerçekleri hiçe sayarak yeniden bir bölge haritası çizdiler.
Doğal afet raporu yazdılar. Rezerv yapı alanı tanımlamasının içine Bahçeşehir'i de koydular.
Yoğun imar hareketleri bu süreçten sonra tetiklendi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı anahtar rolünde mi?
Bakanlık plan yapar. Kurumların görüşüne sunar. İlgili kurumlardan üç ay içinde yanıt gelmiyorsa, planı onaylar. Aksi halde plan kesinleşmemiş olur.
Yerel belediyeler, İBB ve bakanlık ile devamlı iletişim, etkileşim halindedir.
Fakat, uygulamada işler değişebilir. Kot farkı hesapları yapılırken, plan notları hazırlanırken, getirilen yaklaşımlar, emsal değerlerini iki ya da üç katına katlayabilir.
Yerel belediye tarafından verilecek inşaat ruhsatı, her şeyin bütünüyle yasal zemine oturduğu anlamına gelmez.
Belediye, mülkiyet hakkı ile kamu yararını dengede tutmalıdır.
Başakşehir Belediyesi şu ana kadar bunu başaramamıştır. Sadece mülkiyet haklarını koruyan işlere imza atmıştır.
Bakanlıktan başlayan görev, yetki, sorumluluk çizgileri, yerel belediye eliyle tuhaflaştırılmıştır.
Oluşan zararların etkisi zamana mı yayılacak?
Öyle de denebilir. Örneğin, Bahçeşehir sakinleri henüz Kiptaş Vaditepe'nin dayatmasına, zorlamasına muhatap olmadı.
Oraya 25 bin kişi nüfus gelecek. Bahçeşehir'e eklenecek. Bu sadece iskan tarafı.
Dükkanlar için gelenler ayrı bir yoğunluk potansiyeli. Günü birlik ziyaretçiler, misafirlerle beraber bölgeye ekstradan 10 bin araç daha giriş yapacak.
Soruyorum size, mevcut yol aksları bu yükü nasıl karşılayacak, hangi kapasiteyle kaldıracak?
Şehir planlaması bu noktada devreye giriyor. Meslek kolu, 2.Dünya Savaşı'nın rezilliklerini ortadan kaldırmak için kurulmuş.
Bahçeşehir'in sorunları da doğru şehir planlamaları ile çözülecektir.
Yeter ki, bu işe niyetimiz olsun.
Bilim öyle bir noktaya geldi ki, çözümler kolaylaştı, fazlalaştı.
Marmaray, Avrasya Tüneli gibi mega projelerin imalatı dahi yapılabilir seviyelere ulaştı.
Bahçeşehir, gerçekçi ve adil şehir planlaması ile gelecek yeni çözüm ve tedbirlerle, yorgunluğundan arındırılabilir.
Çözümler listesinde neler var?
İki temel üzerinden hareket ediyoruz. Plan notları ve İmar Kanunu. Yerel yöneticiler yanlış yapıyor.
Mevlüt Uysal, Bahçeşehir'e başkan olmaya hazırlanırken, bu kentin insanı hakkında, profili hakkında, talep ve beklentileri hakkında altyapı bilgisine sahip olmadan şehre daldı.
Bu önemli bir eksiklik, belki de hataydı. Yapılabilecekler konuşulmadan önce gidilecek yolun aşamaları anlatılmalı, anlaşılmalı.
Önce 2009 sonrasında Bahçeşehir'e neler olmuş, hangi zararlar doğmuş, olumsuz etkilerin tespiti yapılmalı. Listeler çıkarılmalı.
Probleme neden olan unsurlar, oluşumlar ortadan kaldırılmalı.
Loca'da sorun varsa, sıkıntıyı yaratan dinamikler traşlanmalı.
Fizibiliteler oluşturulmalı. Raporlara bakılarak girintiler, çıkıntılar, aykırılıklar sıfırlanmalı.
Caddeye cephe dükkanların önüne konuşlanan araçlar yeraltı otoparklarına alınmalı.
Bahçeşehir artık kapalı otopark kullanabilecek ayara gelmiştir.
Loca, Sofa önünden geri geri çıkarak, cadde üzerinde seyreden aracı durdurarak yola katılmayı deneyen otolara engel olunmalıdır.
Kamu yararı derede, mülkiyet hakkı tepede durmamalıdır.
Vaditepe'de 5000'lik planlar iptal oldu. Yasaya aykırı imalatlar var.
Madem 5000'lik iptal edildi, 1000'lik plan da iptal olmalı dedik. Mahkeme kabul etmedi.
Dava 5000'lik planlar için açılmış, o nedenle ruhsatı iptal edemeyiz diyerek irade tanımladı.
Ruhsat için ayrıca dava açabilirsiniz diye ekledi.
Mülkiyet ülke varlığıdır. Bahçeşehir'in altyapısı bu yükü kaldıramaz.
Mevlüt Uysal durumun farkında, ama oralı değil.
Diğer kurumlar da Bahçeşehir'in tükendiğini görebiliyor.
Elektrik, kanalizasyon, su şebekeleri, gidişleri, bağlantı yolları, potansiyelleri artık yetmiyor.
Bir yıllık süreç içinde kesinlikle hiçbir imara izin vermemek gerekiyor.
Sorunlar ortaya konduktan sonra reel önerileri hayata geçirmek zorundayız.
Ağrı kesicilerin fayda etmediği bir sürece girdik.
Yoğun bakım halinden kurtulmamız için, değişimin gerekliliğini ana tema olarak benimsememiz şart.
Kentin analitik raporunu hazırlayalım.
Bir yerden başlamak lazım.
İmar düzensizliği ve yapılaşma ölçüsüzlüğü değer kaybına yol açtı mı?
Kesinlikle evet. Bahçeşehir'in emlak gayrimenkul değeri olması gerekenin çok altında.
Örneğin Badem villalar, 400 bin Amerikan Doları bedel üzerinden satış görüyor. Daire fiyatına satılıyor.
Oysa, normal değerleri 3-4 milyon lira arasında.
Ataşehir Kent Plus'ta 4+1 konutlar 2 milyon lira. Bahçeşehir'in oradan ne eksiği var.
Şehir plancılarına göre şehrin merkezi Eminönü, Karaköy'dür.
Ataşehir'de oturan vatandaş 30-35 dakikada söz konusu noktalara ulaşabiliyorken, Bahçeşehir sakini için şartlar hiç de iç açıcı değil.
O nedenle Ataşehir, Bahçeşehir'in önüne geçti.
Kent insan gibidir. Yaşayan bir organizmadır. Sigarayı bu gün içiyorsun diye hemen kanser olmazsın. Üç yıl sonra sorunla tanışırsın.
Burası pilot bölge olarak seçilmişti. Şimdi semt oteli gibi kullanılıyor.
Araplar, uyuşturucu satıcıları, dilenciler, kayıt dışı çalışanlar, batmış esnaflar kol geziyor.
Mavi Çarşı, Galleria ve diğer çarşılar günlük ihtiyaçları karşılamaya yönelik.
Ana kente bağlantımız sınırlı. Aracınız yoksa her yönden mağdursunuz.
Karayolu, deniz yolu ve tren yolu haklarından istifade edemiyorsunuz.
Halkalı'dan gelen tren Bahçeşehir'den geçiyor, Edirne'ye gidiyor. Yükten başka bir şey taşımıyorlar.
Tren raylarını yenilediler. Neden kapasitesini genişletmediler? Niçin çift yönlü hale getirmediler?
Hangi Bahçeşehir sakinlerinin Eminönü'ne 30 dakikada erişme talepleri duymamazlıktan gelindi?
Hizmet yoksunu haline getirilen bir yaşam alanının değer kaybetmemesi düşünülemez.
Final görüşlerinizi alalım ve söyleşimize son noktayı koyalım.
Avrupa'da rant tabiri yoktur. Toprağı alırlar, beklerler. Arazinin beş yıl sonra on katına satılması gibi anormal durumlarla karşılaşılmaz.
Emlak Konut zamanındaki Bahçeşehir projesi, felsefe anlamında çökmüştür.
Otuz bin insan için düşünülen kent, 100 binler seviyesine ulaşarak, gerçeklikleri öldürmüştür.
Komşuluklar, anılar olsa da Bahçeşehir'den göçler umulduğundan çok daha hızlı şekilde yaşanmaya başlamıştır.
Başakşehir Belediyesi sürekli olarak ortaya imar fikrini atıyor. Danışmanları müteahhit olduğu için akıllarından devamlı olarak inşaat arzusu geçiyor.
Siz İSKİ'den görüş almadan emsali iki, üç katına çıkaramazsınız.
Bahçeşehir'de olan gelişmelerden İSKİ'nin haberi yok. Kurumda böyle bir bilgi yok.
Başakşehir Belediyesi kimseden çekinmeden tasarruf kullanıyor.
Mesele imara açmak değil. İmar sonrası çalışmaların gerektiği gibi yapılmaması.
Güzellikler çoğalacağına, mevcut değerler yok ediliyor.
Tek soru sormak istiyorum; Mevlüt Uysal yönetimindeki Başakşehir Belediyesi Bahçeşehir'den ne kadar para kazanmıştır?
Kazandığı paraların yüzde kaçını Bahçeşehir için harcamıştır?
Bütün gerçek tek soruda toplanıyor.
Emlak vergisi, ruhsat harçları, satılan arazilerin, arsaların paraları nerede?
Pazartürk, Gölet Park, Sofa gelirleri nerede?
Harcamaların kalemleri nereleri?
Hangi vakıflara bedavaya arsalar verildi?
Nakitleri kim tüketti?
Başakşehir Belediyesi Bahçeşehir kent yaşamını zehirleyecek kararlara imza atmaya devam ediyor.
Azgınlık durumu var.
Bahçeşehir, şu anki şekliyle, görüntüsü olan, fakat mutsuz bir yapı.
Kara bulutları dağıtmak adına, yetkili, gönüllü herkese büyük mesuliyetler düşüyor.
Yeni yıl sevinciyle gelsin.
|