Ülkenin geldiği nokta Osmanlı'nın son dönemlerini anımsatıyor.
İşgale uğramış topraklar, ekonomisi batık bir devlet ve sürekli kaos hali.
Ardından Atatürk ve mücadele arkadaşlarını düşünüyorum.
Emperyalizme karşı gösterilen büyük direniş, zor koşullarda gelişen bağımsızlık savaşı ve büyük bedellerle kurulan Cumhuriyet.
Yedi cihana destan olmuş eşsiz bir zafer öyküsü.
Halkın egemenliğini Cumhuriyet değerlerini, laik, çağdaş, barışçıl bir devlet felsefesini temsil eden Anayasa yapısından bugünün baskıcı Anayasa modeline evrilişin nedenlerini sorguluyorum sonra.
Değişen yol haritasını.
Şahsiyetli mirasa sahip çıkılamayışını.
Adalet mülkün temelidir kavramının nasıl yozlaştırıldığını.
Köylü milletin efendisidir vizyonunun nefes alamayışını.
Sömürü siyasetini başımıza musallat eden gerici zihniyetin insana, zamana, yarına, topraklara, vatana yaptığı saygısızlıkları.
Düşün yakamızdan diyorum.
Bir daha görmek istemiyorum.
KİMSE SEN DEĞİL
Zübeyde hanım düşüyor duygu bahçeme.
Atatürk'e telgraf çekip para istediği günlerdeki anne evlat iletişimine takılıyor aklım.
Paramız bitti mesajını gönderen annesine, evdeki eşyaları satıp ihtiyaçları karşılamasını rica eden, ordunun tek kuruşuna el sürmeyen Mustafa Kemal'in onur imzasını anlamaya çalışıyorum.
Ve bir kez daha Ata'mla gurur duyuyorum.
NE ARA TÜKENDİK
Kuvayı Milliye ruhundan asilimasyon ve sömürü tüneline nasıl sürüklendik!
Ruhumuzu nerede kaybettik!
Çürümenin sonuçları neye mal oldu?
Türkiye'yi yok oluşa ve tahribata savuran siyasi aktörler neden hala güç sahibi?
Cumhuriyetin kazanımlarından öç alan, dini argümanları ve şoven milliyetçiliği bayrak yapan irade halkı nasıl uyutuyor?
Narkozun ölçüsünü kimler ayarlıyor?
Şatafatlı gösterişli yaşamlarından asla ödün vermezken, vatandaşa şükür tavsiye eden erk, sonsuza kadar tahtta kalacağını mı düşünüyor?
Tezgahlar nasıl kuruluyor?
Halk neden susuyor?
HESABI SORULUR ELBET
Bir örgüt liderinin ölümü sebebiyle ülkede yas ilan edenlere sorasım var.
Sınır ötesi operasyonlarda, Çorlu tren kazasında, Maraş, Gölcük depreminde, Ermenek'te, göçüklerde, maden ocağında, elektrik kaçağında, intiharların kucağında ölenler bizim insanımız değil mi?
O kardeşlerimiz daha mı az değerli.
Devlet, terörü kınamaz.
Gereğini yapar, şüphelileri yakalar.
Devlet, rahmet okumakla sorumluluktan kaçamaz.
Sebep olanları ortaya çıkarır, adaletin terazisine bırakır.
Devlet, felaketi fıtrata, kadere, alın yazısına bağlayamaz.
Önlemini alır, tedbirini uygular, güvenliğini sağlar, denetimini yapar.
Olumsuz sonuçlarla ilgisi olan kim varsa istifa eder.
Görevden el çektirilir.
Hakkında soruşturma açılır.
Çürük binaya, ruhsatsız fabrikaya, kaçak imalata göz yumanlar kadar göz yumanları cezasız bırakanlar da suçun parçasıdır.
Adına, sıfatına bakılmadan herkes kanun önünde eşit durumdadır.
SIRTINI GÜCE DAYAYANLAR
Siyasette ideoloji kalmadı.
Ahlak kalmadı.
Kriter kalmadı.
Menfaat ve faydalı sonuç beklentisi tüm etik değerleri sıfırladı.
A partisinden uzaklaştırılan siyasetçi fikriyatına taban tabana zıt başka bir partinin rozetini takarken yüzü kızarmadı.
Makam, statü uğruna nice davalar satıldı, nice ihanetler sıralandı.
Koltukların rengi karıştı.
Siyasete duyulan güven erozyona uğradı.
Dürüstlük yemini edenler, namus sözü verenler vicdanlara tosladı.
Türkiye siyaseti büyük bir çöplükten ibarettir artık.
Bu sonucu hazırlayanlar kazdıkları çukurda boğulacaktır.
UTANDIRIN BİZİ
Elinizde büyük bir fırsat duruyor;
Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirin.
Vekil maaşlarını en yüksek memur maaşı seviyesine eşitleyin.
Kıyak emeklilik avantajından vazgeçin.
Partiler arası transfer pazarlıklarına son verin.
Kişisel servetini katlayan siyasilerin dokunulmazlıkları kalksın.
Tamamı yargılansın.
Kamu suçu işleyen bürokratlar ve siyasetçiler en ağır cezaları alsın.
Düşünceleri yüzünden tutsak edilen tüm mahkumlar serbest bırakılsın.
Rüşvet, iltimas, adam kayırma, görevi suistimal, hırsızlık, dolandırıcılık, menfaat sağlama, yalan beyan, sahtecilik, ihaleye fesat, yetkiyi kötüye kullanma, tehdit, casusluk, muhbirlik gibi suçlara karışan siyasiler, bağımsız mahkemelerde objektif yargıç heyetleriyle yargılansın.
Kimsenin yaptığı yanına kalmasın.
Haydi utandırın bizi.
Haydi uyandırın bizi.
DEMOKRATİK DEVRİMİN AYAK SESLERİ
Halkın canına okuyanlar artık rahat edemeyecek.
Emeğe, alınterine göz dikenler huzurlu gün göremeyecek.
Hakkımızı çalanlar, halkın adaletinin tokadıyla yüzleşecek.
Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan ayrılmayan, Pir Sultan Abdal yüreğiyle yaşayan,
Hacı Bektaş Veli'yi rehber yapan, kardeşliği, barışı ve demokrasiyi savunan herkesle yan yana gelmeye, tavır belirlemeye, mücadele vermeye hazırız.
Tamamen sivil inisiyatif kimliğinden güç alacak demokratik halk devrimi yürüyüşü için buradayız.
Bir olursak, biz olursak mutlaka başarırız.
Sözün sonunu mısralara bırakalım;
Milli değerleri kazana attılar pişti,
Pis mideler haramlarla zıkkımlandı şişti,
Ahlaklı milletimize şükürler düştü,
Sindire sindire uyuttular bizi,
Sinsiler din iman dedi nutuklar attı.
Ahlaksız imansızlar pusuya yattı.
Temiz duyguları çıkarına sattı.
Sindire sindire uyuttular bizi.
Sanki narkozlandık uyuttular bizi,
Çalınan beyinlerde kalmadı ağrı sızı,
Siyasiler padişah geride kalan yetim öksüzü,
Sindire sindire yok saydılar bizi.
Dinç ibrahim sanki sözlerin ok gibi
Hücreler çalınmış vicdan yok gibi,
Bu hale getirenlerin varlığı yük gibi.
Sindire sindire uyuttular bizi.
Saygılarımla
İbrahim Dinç
Köşe Yazarı