Fotoğraftaki adam, Mehmet Kaban.
72 yaşında.
Şöhreti ayakkabı kutularına sığmaz, serveti 7 cihana.
Beyefendi Bahçeşehir’e hayatı zehir etti.
Bitmez tükenmez para aşkı, yitip dinmez açıklamaları milleti canından bezdirdi.
72 yaş insanı ninedir, dededir.
Yücedir, olgundur, bilgedir.
Sözü saygıyla karşılanır, tavrı değerlidir.
Ne insanlara Facebook üzerinden mesaj yazar.
Ne iletişim numarasını bilmediği kent sakinlerine farklı yollarla ulaşmaya çabalar.
Ne kendini aklamaya çalışır.
Ne kalitesinden eksilir, ne seviyesinden alçalır.
72 yaş insanı işi gücü bırakıp telefon müptelalığına dadanırsa, bunun adı çaresizliktir, utançtır, saçmalıktır, aymazlıktır.
Call center sorumluları insanlara rahatsızlık verme ısrarından bir an önce arınmalıdır.
Vasat derhal aşılmalıdır.
ÖZ MÜ
SÖZ MÜ!
Mehmet Kaban, diş geçirebildiklerine
“Ben Adıyaman’lıyım” der.
Aşiret gerçekliğine gönderme yapar, provadan kükrer.
Karşındaki biraz bilinçli ve yürekliyse ajitasyon dener.
Öğretmenlikten başlar, Köy Enstitüsü’nden çıkar. Yurtseverlik, devrimcilik motifleri işler.
Etkileşimi kendince dengeler.
Hürmet beklentisine girer.
Çetin cevize çatmışsa, kendini ve yönettiği projeyi meşrulaştırmak için retorik güzellemeler öne sürer.
Çevreciyim, ilericiyim, doğa severim, saygılıyım, sevgiliyim ambalajıyla duygu paketler.
72 yaşındaki koca bir adam, hastalıklı bir rant projesini savunmak, derdini anlatmak için evli kadınları neden arar?
Cevap alamadıklarına niçin ileti yollar?
Ayıp değil midir?
Suç değil midir?
Kişilik haklarına saldırı değil midir?
Marifet özde midir?
Bereket sözde midir?
BIKTIK VALLAHİ
Uzanmış dedikodu yatağına, yorulmadan usanmadan insanları arıyor.
Hani kalp hastasıydın dedem!
Hani doktorun çok yorulma demişti.
Hani dinlenmen gerekirdi.
Bu kadar lafa enerji var da, insanlar eleştiri yapınca mı sağlık problemleri depreşiyor?
Acındırma halleri mi?
Reklam mı!
İstismar mı?
Bıktık vallahi.
Bahçeşehir oyuncak mı?
İNANABİLSEK KEŞKE
Birisini arıyor, çevreci proje olacak, 5 masum kat sayısını aşmayacak diyor.
Diğerini arıyor anlatılanlar yalan, iftira, 150 daireyi geçmeyecek açıklaması yapıyor.
Ötekini arıyor; projenin kesinleştiğini belirtiyor, 100 dairelik sevimli bina tasarımının pazarlamasını yapıyor.
Arıyor.
Arıyor.
Arıyor.
Bozulan psikolojiyi konuşmayla terapi ettiğini sanıyor.
Söylediklerine ne kendi inanıyor, ne başkasını inandırabiliyor.
İletişimci olarak size bir tavsiyede bulunayım sayın Kaban.
İnsanları tek tek arayacağınıza, konuşacaklarınızı bir yere not edin.
Pahalı kameralarınızla sağlam bir video çekin.
Kamuoyuyla paylaşın.
İmar inşaat proje detaylarını, daire sayısındaki paylaşım esaslarını, riskli bina raporunu hangi denetim firmasına aldırdığınızı İnci İnci işleyin.
14 villanın diğer maliklerine kaç konut vereceğinizi, yönetici, başkan, şef olarak sizin kaç daire edileceğinizi mert insanlar gibi söyleyin. Hatta yazılı belgeye geçirin.
Bunları yapacak cesaretiniz yoksa, daha fazla kimsenin vaktini bölmeyin.
Biz işimize bakalım, siz bildiğiniz yolda ilerleyin.
TARİHİN BİRİNDE
Bahçeşehir Gölet Park cadde dükkanlar.
Hani şu ihalesi, inşaat ruhsatı, planları iptal edilen ihanet projesi.
İddiaya göre; Kaban, STK çatısı altında projeye karşıymış gibi roller yüklenirken, diğer taraftan aynı projeden mülk satın alma çelişkisine düşmüştü.
Mehmet Kaban’a sormuştuk;
“Benim yerim yok, kardeşim almış olabilir”
demişti.
Akasya 08’de oturan kardeş Recep Kaban’a da başkaları sormuştu;
“Bahçeşehir insanı projeyi lanetlerken siz oradan yer alma peşindesiniz. Bu etik mi?”
Recep kardeş de abisini aratmayacak bir yanıt üretmişti;
“Kişisel yerimiz değil, şirket kurumsallığıyla.”
Oh, ne güzel siyaset!
Benim değil, oğlumun.
Oğlumun değilse de kızımın.
Belki de damadın.
Ya da kardeşimin.
Veya şirketin.
Dön baba dönelim.
Tarihin birinde olan mevzuyu takvimin bu gününe ekleyelim.
DERDİMİZ NE!
251 Ada 1 Parsel’de 14 villanın 12 rekortmen zengini, ağır kapitalisti oturuyor.
Diğer tarafta, projenin yapılmamasını isteyen diğer zenginler yaşıyor.
Yani, yapan zengin, karşı çıkan zengin.
Peki bize ne oluyor?
İşçi emekçi hakkı olsa tamam.
Yaşam felsefemiz, ideolojimiz, sonuna kadar sınıfın yanında bulunmamızı, emek sömürüsüne, ayrımcılığa, ötekileştirmeye karşı durmamızı gerektiriyor.
Grev olsa tamam.
Direnenlerin yanında saf tutmak insani sorumluluğumuzu tamamlıyor.
Bu filmde rolümüz ne?
60 günden beri uğraşıp didiniyoruz.
Hem mesleğimizden fazlasını icra ediyoruz, hem enerjimizi tüketiyoruz, hem kendimize dert ediniyoruz.
Sonuç;
Canı en fazla yanacak olanlar sürece 500 metre mesafeden bakarken, aman benim adım geçmesin, aman resmim görülmesin, aman mevkim zarar görmesin derken, biz canımızı yüreğimize sarmış, sermayeye dikleniyoruz.
Buradan şu vurguyu yapmamız gerekiyor.
Bu aşamaya kadar yaşananlar ve bundan sonra yaşanacaklar tamamıyla bireysel irademizin tezahürüdür.
Kimseye güvenerek veya kimseden esinlenerek bir işe kalkışmadık.
Akıl yönümüz nereye istikamet verdiyse, o tarafa emek harcadık.
Bahçeşehir’in iyi şeylerle anılmasıydı tek dileğimiz.
Bahçeşehir’in hak ettiği huzura kavuşması.
Kimsenin villasıyla, malıyla, emlakıyla, toprağıyla, rayiciyle, emsaliyle işimiz yok.
Koca koca siyasiler bu günler için seçildi.
Dizi dizi meclis üyeleri bu tür sorunları çözümlemek için görevlendirildi.
Ağırlık gölge oyununda kalmaya hevesliyse, biz de adımlarımızı ona göre atarız.
Ne vicdanımız yaralanır, ne hesap vermek zorunda kalırız.