Gerginlikten uyuyamayan ülke halkları arasına girdik.
Böylesine kasvetli bir ortamda gözleri yumup Akp siyasetine enli boylu sallamak, ana muhalefet partisi Chp'nin 14 yıllık periyodu unutup, süreci salt terörle mücadele potasında tutup, hükümete açık çek desteği vermesine gönül koymak gibi yüzey aşındıran satır başlarıyla yetinemeyecek çizgilere geldik.
|
17 Mart 2016 Perşembe günü ilginç bir gelişme gözlemlendi.
Federal Almanya Başkonsolosluğu Türkiye'de bulunan görevli birimlerine resmi bir uyarı yazısı gönderdi.
Almanya Ankara Büyükelçiliği, Almanya İstanbul Başkonsolosluğu ve İstanbul Alman Lisesi ortak bir açıklama yaparak güvenlik gerekçesiyle bir süreliğine faaliyetlerini durdurmaya gittiklerini belirtti.
Özel Alman Lisesi'nin güvenlik endişesi sebebiyle ders yapılmayacağını ilan etmesi Türkiye'de pek sık rastlanılmayan ilginç bir refleksti.
Federal Almanya Başkonsolosluğu tarafından kaleme alınan uyarı metninin son bölümündeki kaygı çok daha inciticiydi. ''Vatandaşlarımızın Beyoğlu, Taksim gibi bölgelere gitmekten imtina etmesi gerekir.'' dip sloganı, Türkiye'yi belki de önümüzdeki günlerde çok daha büyük tehlikelerin beklediğine dikkat çekti.
BARIŞ TALEBİ NASIL ALGILANMALI?
Barış için akademisyenler grubu tarafından yayınlanan ''Bu suça ortak olmayacağız'' bildirisi kamuoyunu fazlaca karıştırdı. Devlet katında görevli bazı siyasetçi ve bürokratlar, bu çağrının açıkça yasadışı örgütlere destek anlamına geldiğini ve iktidar tarafından alınan terörle kararlılıkla mücadele tavrına zarar verdiğini açıkladı. Akademisyenler, gazeteciler, aydınlar, sivil platformlar ve demokratik tavanlı oluşumlar gözünde perspektif daha farklıydı. Ülkeyi kaosa ve gözyaşına sürükleyeceği öngörülen şiddet unsurlu politikalardan vazgeçilmesi, taraflar arasında müzakere yolunun denenmesi ve sivil halklar üzerinde odaklaşan olumsuz tabloların giderilmesi talebi, ''Bu suça ortak olmayacağız'' mesajını destekleyen unsurlar niteliğindeydi. Demokrasi kurallarının ve hukuk normlarının ne derecede işletildiği tartışıladursun, söz konusu metne imza koyan akademisyenlerle ilgili yasal takiplerin başlatılması kararı gecikmedi. İmzacı bazı bilim adamları görevlerinden uzaklaştırılırken, kimi isimlerin soruşturmaları daha da derinleştirildi. Akademisyenlerin görev yaptığı eğitim kurumlarında hücrelenmiş gerici faşist öğrenci bloğu tarafından makam odası kapılarına yazılan tehdit yazıları, havuz medyasınca ısmarlanan linç kampanyaları, uluslararası çağdaş hukuk literatürlerine sırt çeviren bir dizi gelişmeyi demokrasi hanesine ekledi. İstanbul Nöbetçi 5.Sulh Ceza Hakimliği ''Terör örgütü propagandası yapmak'' ve TCK 301. maddesinde yer bulan ''Türkiye Cumhuriyeti devletini ve organlarını aşağılamak'' suçlarından üç akademisyen hakkında tutuklama kararı verdi. Nişantaşı Üniversitesi'ndeki görevinden kovulan akademisyen Muzaffer Kaya, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Esra Mungan ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Kıvanç Ersoy cezaevine gönderildi. Fakat fırtınanın henüz en erken saatleriydi. Üç akademisyene destek için Çağlayan Adliyesi'ne giden İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Chris Stephenson, güvenlik kontrolü esnasında çantasında Nevruz kutlama davetiyesi bulunması sebebiyle gözaltına alınıverdi. Stephenson, ilgili savcılık tarafından hazırlanan soruşturma dosyasında tutuklanma talebiyle yüzleşti. İngiliz akademisyen sınırdışı edildi.
Uçağa bindirilmeden önce kısa bir açıklama yapan eğitmen, tekrar dönüş adına İdare Mahkemesi'ne başvuruda bulunacağını ve kısa süre sonra görevine başlamak amacında olduğunu söyledi. Türkiye, dünya sahnesinde en zor sınavlarından birini vermekteydi.
BAŞAKŞEHİR YDG/H SORUMLUSU YAKALANDI
13 Mart 2016 Ankara Kızılay saldırısı, kör terör eylemlerinin başlangıcı açısından çok kritik bir aşamaydı. Terör, bu kez savaşın tarafı olmayanları doğrudan hedef almıştı. Kurban seçilenler belediye otobüsü ve metro yolcularından oluşan yoksul halk kitlesi, sıradan insanlardan oluşmaktaydı. Türkiye neye üzüleceğini, neye güveneceğini, neye yürüyeceğini iyice şaşırmıştı. Diyarbakır Sur'da 94 gün süren ablukanın ve bodrum katında beklerken yaşamını yitiren vatandaşların intikamını alacağını haykıran örgüt, öcünü masum vatandaştan mı çıkaracaktı? Irkçı nefret söylemlerinin halk arasına bu kadar sızdığı bir dönemde, kimse çocuğunu okula yollayamayacak mıydı? İşe gidiş geliş güzergahları, gezinti alanları, buluşma noktaları kan kokusuyla mı boyanacaktı? Türkiye halkları için ileri doğru evrilen demokratik talepli kitle hareketleri terör virajında yok mu olacaktı?
Olayların Başakşehir ayağı, Ocak-Şubat-Mart aylarını kapsayan geniş bir mücadele mantığıyla safdışı bırakıldı.
İstanbul genelinden takviye güvenlik güçlerinin eşlik ettiği saha çalışmalarında Şahintepe-Güvercintepe ağırlıklı olmak üzere Altınşehir ve Bayramtepe'deki riskli gruplar kontrol altına alındı. Gece saatlerinden sabahın ilk ışıklarına kadar süren sıcak temaslarda örgütün gençlik yapılanması olan YDG/H Başakşehir sorumlusu olduğu iddia edilen 23 yaşındaki şüpheli çatışma esnasında yakalandı. Şahintepe-Güvercintepe arasındaki güvenlik uygulamalarında yoğun bir şekilde sokakları işgal eden kalabalık polis tarafından kuşatmaya alındı. Grubun elebaşısı olarak tanınan 23 yaşındaki genç elindeki silahla polise ateş açtı. Havadan destekli güvenlik ablukasında tüm kaçış yolları tıkanan şahıs, silahıyla birlikte alındı. Çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanan şüpheli cezaevine yollandı.
AKP ÇEREZ TADINDA YÖNETİYOR
Daha önceki yazılarımızda defalarca dile getirdik. Akp, Başakşehir'i çerez tadında yönetiyor. Muhalefeti olmayan, rakibi bulunmayan, hesabı sorulmayan bir mekanizmada yerel belediye bazında fevkalede rahat işler üretiyor. Muhalefetin verimsiz taburu Chp, oy deposu Bahçeşehir'den bile uzaklaşan ruh yorgunluğuyla, içsel hastalıklarının, tek adam paranoyalarının ağır limanlarında, acemi siyaset süslemelerinin ardındaki çirkin çıplaklığıyla kan ağlıyor.
Başarısızlığı kendisi dışında herkese bağlayan arızalı bir bakış yumağı, cumhuriyet tarihinin en köklü siyasi partisini Başakşehir coğrafyasında kalitesizlik çemberinin tozlu çukurlarına doğru itiyor. İnsanın aklından ''Bu mantalite 2014 belediye seçimlerini kazansaydı ne olurdu?'' sorusu gelip geçiyor. Demokrasiden bu kadar ayrışmış, tahammülü bedeninden sıyrılmış, öfkesi gözlerini budamış, sözleri akıldan usanmış bir imalat hatasını bu örgüt, bu kitle, bu vicdanlar nasıl kabul ediyor? Bir sonraki dönemin milletvekiliği projesi uğruna Başakşehir'i bitirme, muhalefet pozisyonunun nimetlerini doyasıya sindirme yemini etmiş siyasetçiler, dağılmış kariyerlerinin hangi hücresini, hangi sevgi ve samimiyetle örmeyi düşünüyor?
Hdp iç siyaseti bırakmış, Türkiye partisi olma hayalini Başakşehir'de canlı tutmaya çalışırken, Mhp, Bayırbucak Türkmenleri'ne giysi yardımı dışında kıvılcım yaratamıyor. Saadet Partisi, manevi dünyasına dokunulmadığı müddetçe, Akp ile uzun yıllar kavgaya soyunmayacak, usta öğretmen edasıyla sessiz nakış işliyor.
Başakşehir'deki 600 adet tabelaya sahip sivil toplum kuruluşu imparatorluğunun ve sayısı onbir olan yerel basın grubunun % 90'ı yoğun Akp taraftarı, muhafazakar, milliyetçi, radikal İslam rıhtımından geliyor.
Geriye kalan yüzde 10'luk azınlık demokrat ise Chp Başakşehir örneğinde olduğu gibi çukur karakterlerin kaprisini çekiyor. Soru soruyorsunuz, cevap verilemiyor, iddia koyuyorsunuz çürütülemiyor, eleştiri yapıyorsunuz siyaset üretilemiyor. Utanılmıyor, çekinilmiyor. Meclis üyeleri son model Mercedes'le, Bmw'yle geziyor.
Bahçeşehir'de villalarda oturuluyor, Bakırköy'de okkalı daireler alınıyor, konforlu lokasyonlarda ballı ofisler açıyor.
Recep Tayyip Erdoğan'ı tek adamlıkla suçlayan sosyal demokrat müsveddedeleri, küçücük organizasyonlarda çatlak nida duydukları an çılgına dönüyor. Partiliyse ismini, rakibiyse cismini, muhalifse sesini kısmak için her türlü çobanlığı deniyor. Bir bakıyorsunuz gençlik yıllarında devrimcilik yaptım diyor, bir bakıyorsunuz çarşaf göbeğiyle sahada top sektiriyor, bir bakıyorsunuz evinde yalandan omlet pişiriyor. Saz çalarım diyor, sanatı batırıyor, şiir okurum diyor, mısralar tıkanıyor.
Şirin görüneceğim diyor başaramıyor, kariyer edineceğim diyor ulaşamıyor. Bir hırs, bir öfke tırnaklarını kemiriyor.
Sokak sokak geziyor, kulis kulis örgütlüyor, kongre kongre dolaşıyor, listeler belirliyor. Alevilikten, Ödp kimliğinden, hemşehri ahalisinden, meslek örgütlerinden, cemaatin küllerinden kimi bulursa takımına dahil ediyor.
Partiye küstürdüklerini telefonla arıyor, tek tek özür diliyor. Ses tonundaki sahtecilikten olsa gerek, kimse ile uzlaşamıyor. Atom kovanı sürekli yeni fotoğraflar yüklüyor. Bal ekibi sırtını dönmüş, petekler boş kalıyor.
Çünkü karıncalar kendisini arı, karınca yardakçıları ise kabadayı sanıyor.
İlçenin üst düzey yöneticilerinden bir tanesi, Chp babasının iskanlı, ifrazlı, hisseli, tapulu mülkiyetleriymiş gibi bizi kastederek onları kapıdan içeri sokmayacağız diyor. Sevimsiz mahalle başkanları ''Seni kenara çekip ifadeni alacağız'' diye ekliyor, egzost dumanıyla gözdağı veriyor. Hızır lokması gibi önemli bir saygı gününde hem Alevi, hem hacı mahalle başkanının yanındaki sandalyede oturan doçentli moçentli patentli ilçe sekreteri ise kıkır kıkır gülüyor.
Chp bölünüyor, Akp güçleniyor.
Başakşehir, gerçek sol, sosyal demokrat, nitelikli, becerikli, şahsiyetli, samimi, marifetli, medeni, insani, kaliteli yöneticilerini arıyor.
Saygı bizden....
|