.
 

Köşe Yazarları
  Yorum Yap     Arkadaşına Gönder     Yazdır
     
ruhisusaz68kuşağı

ÖZLEDİK RUHİ SU USTA

68 Ruhu’nun havasında olduğu günlerdi.
Yaşam güzel, ortalık tatlıydı.
Erkekler yakışıklı, kızlar harikaydı.
Devrim yapacak görüşümüz, gücümüz vardı.
Ah bir de Vietnamımız olsaydı, diye hayıflandığımız bir atmosferi yaşıyorduk.
68 Ruhu’nun havasında olduğu günlerdi.
Yaşam güzel, ortalık tatlıydı.
Erkekler yakışıklı, kızlar harikaydı. 
Devrim yapacak görüşümüz, gücümüz vardı.
Ah bir de Vietnamımız olsaydı, diye hayıflandığımız bir atmosferi yaşıyorduk.

AŞIK GELENEĞİ
Bu atmosfer üzerinde boy veren yeni müzikte folk, köktenci bir ağız edinemezken âşık geleneği, sözlerindeki şiddetle çevresine ateş saçıyordu. 
Yeniden kurulmaya çalışılan âşık geleneği, son derece değişik kaynaklardan besleniyordu. 
Bir ucunda konservatuar eğitimi görmüş Ruhi Su, diğer ucunda köktenci ağzıyla kitleleri coşturan ve doğrudan doğruya soldaki politik hareketlenme.

OMUZ OMUZA
Ne günlere duruyorsun arkadaş
Yürü kalk, olanca hızınla yürü
Bıçak geldi taa kemiğe dayandı
Karınla oğlunla kızınla yürü

Sözüm sana işçi kardeş bak dinle
Gün bugündür yürü zaman seninle
Ayağından kesilirsen elinle
Olmazsa dişinle dizinle yürü, 
diye haykıran Âşık İhsani vardı.

Ortada ise kesintiye uğramamış âşık geleneğinin doğrudan ürünü, sosyalist hareketin gözbebeği.

Dost dost diye nicesine sarıldım.
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır, 
diyen Âşık Veysel yer alıyordu.

SEN DE BİZİ UNUTMA
Ata biner gibi sazına atlayan ve basbariton sesiyle bizlere,
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan, bu memleket bizim” diye davet çıkaran Ruhi Su’yu, ölümünün 36. yıldönümünde, yaşantılanmış anılarıyla aramıza çağırıyoruz.
Hoş geldin Usta; sen de bizi unutma.

AŞK İLE
Ruhi Su’yun canı, bedenini terk edeli tam 36 yıl oldu; bedeni toprağa döndü, canı Canan’a.
Sır olarak algılanan bilinci-inancı ise kim bilir belki de ortada.

Sırrını bedensiz bırakıp daha fazla ağlatmayalım Ruhi Su Usta’mızı. 
Beden! Beden! feryadına, can çekişmesine canlar dayanmaz. 

Durmayalım; bilincine-inancına beden, bağlamasına tel olalım.
O’nu yeni bedenlere, yeni bağlamalara taşıyalım.

Ruhi Su’nun milyonlarca bedeni olsun.
Milyonlarca bağlaması olsun; olsun da bağlamanın yaşam alanından bizlere seslensin.

Ruhi Su’nun ruhu, şimdi kendi gecesini yaşıyor. Ruhuna su verebilirsek Ruhi Su Usta’nın, ruhu gecesinden doğacak, soluğumuzla-bakışımızla inleyen bir tele dönüşecek ve yeniden dirilip aramıza katılacak.

Öyleyse ölmeden evvel ölelim, yaşarken dirilelim de Hakk’a yürüyen Ruhi Su Usta’mızın canına can olalım, aklına akıl, teline tel.

Dondan dona yürüyelim; sızıntılarını toplayalım. 
Van’daki çocukluk yıllarından, hemen her Ermeni çocuğunun yazgısı olan Öksüzler Yurdu’ndan, okuduğu okullardan-geçirdiği günlerden, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ndeki öğretmenlik deneyimlerinden.
Ankara Radyosu’ndan, hapishane yaşamından ve Dostlar Tiyatrosu çalışmalarından.

Sızıntılarından derecikler, dereciklerden ıramaklar, ırmaklardan denizler oluşturalım.
Oluşturalım da Ruhi Su Usta’mızla buluşalım. Ve ozanımıza şöyle haykıralım: 
“Şimdinin geleceği kör, biz artık senin geleceğinle aydınlanmak istiyoruz!”

Yaşam, yaşayanlardan çok ölenlerden ibarettir: Zaman yitirmeyelim, ozanımıza, yaşamımızı kurma olanağı verelim. 
Ruhi Su’ya beden olmak-tel olmak dileğiyle... 

68 KUŞAĞI RUHİ SU
TÜRKÜLERİYLE YIKANMIŞTIR
Ruhi Su müziği, geleneksel müzik kavrayışına bağlı değildir. 
Bu nedenle türküleri, opera şarkısı gibi söylüyor, türkünün geleneksel özelliklerini hiçe sayıyor, eleştirilerine uğradı. 
Halk müziğini yörüngesinden çıkardı suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. 
Özünde bu eleştiriler haksızdır: 
Ruhi Su geleneksel söyleme çizgisinden ayrılmakla birlikte, türkülerimizi opera şarkısı gibi yorumlamamıştır.
Tam tersine, türkülerimizi çağımızla akrabalık kuracak biçimde güncellemiş, halk kültürü ile halktan yana olanlar arasında bir köprü kurmuştur. 
68 Kuşağı, bu köprünün inşaatında çalışmış, Ruhi Su türkülerini önce sokaklarda, caddelerde, meydanlarda, daha sonra hapishanelerde topluca söylemiştir. 
Kuşak bir bakıma Ruhi Su türkülerinde yanmış, küllerinden anka gibi doğmuştur.
Başarıyı eleştirebilmek için başarısızlığa yazgılı gibi görünen insani feryattır bir bakıma. 
Bu feryat, bedenden dışa taştığında türkü söyleyen Ruhi Su değildir artık; 
türkü söyleyen taştır, havadır, topraktır, ateştir ya da hayvandır, insandır.
Ruhi Su, ses eşiği notaları nesne yapıp parmak yerine kullanmaya başladığında, müziğe bir mekân çizer.
Ruhi Su müziğinin sınırları, dünyamızın sınırları olup çıkar. 
İçimizin hapishanesi etimiz-kemiğimiz ses olur; mahpus ruhumuz sevincinden çırpınır. 
Ne diyeyim; bedenimiz çalar, ruhumuz halay çeker-semah döner. 
Ruhi Su’ya göre türküler olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi söylenmeliydi. 
Çocuklar, Göçler, Balıklar plağının önsözünde, türkü seslendirimi konusunda şu yaklaşımı sergiliyordu: “…, halkın söyleyişinden çok yararlandım ama halkın ağzına öykünmekten ve özenmelerden sakındım. 
Şehirli olduğumu, bir sanat kültürü aldığımı unutmadım. Hem halkın yaptığını ben nasıl yaparım diye düşündüm hem de benim yaptığımı halk nasıl karşılar diye düşündüm…”
Türkü söylemek Ruhi Su için bir aşk halidir: 
Ne türküler Ruhi Su’yu aldatmıştır ne de Ruhi Su türküleri: İhanet yoktur ilişkilerinde.

RUHİ SU SESLENİŞİ 
Aşk ile….
Tenim toprağa verileli tam 36 yıl oldu.
Toprak çoktan karnını doyurdu.
Tenim, yeni bir yaşam kaynağı olmak üzere havaya, suya, toprağa ve ateşe dönüştü. 

Haberiniz oluyor mu bilmiyorum: 
Canım, gayb âleminde –Beden! Beden! diye 36 yıldır feryat ediyor. 
Anlayacağınız yeni bedenlere-tellere taşınamadım; kavgam kesintiye uğradı. 
Böyle giderse, beni hatırlayanlar öldüğünde, ben gerçekten ölmüş olacağım.

Çağırdınız geldim. 
Sizlere seslenmemim gerekçesini açıklamak istiyorum: 
Zâhir âlemde-can gölgemde bir ömür sürdüm ben; yedim-içtim; kondum-göçtüm: 
Toprak çağırdı, doğaya koştum. 
İşte şimdi hepinizin huzurundayım: 
Dirileceğim soluğun-bakışın-telin sahipleri olarak sizleri görmeye, sizlere niyaza geldim. 36 yıldır dâr’da bu anı bekliyorum. 
Beni daha fazla bedensiz-telsiz bırakmayın, bana acı çektirmeyin; sırrımız ortada kalıp utancından kıvranmasın artık. 
Öyleyse gelmiş-geçmiş ulu ozanlarımız adına soruyorum sizlere:

-Bana beden olup-tel olup ozanlık kavgamızı, sosyalizm mücadelemizi sürdürmek istiyor musunuz? 
İstiyor musunuz? 
İstiyor musunuz?

-İstiyoruz! Sözlerinizi delil kabul ediyorum: Ayaklarımın mührünü çözüyorum ve âşık geleneğinin doğrudan ürünü Âşık Veysel’in kavgasını sürdürmeyi sizlere bırakıyorum. Alnımın mührünü çözüyorum ve ozanların öğretmeni Hasan Hüseyin Korkmazgil’in kavgasını sürdürmeyi sizlere bırakıyorum. Dizlerimin mührünü çözüyorum ve benim seslendirdiğim Alevi müziğinin öncü yorumcularından Feyzullah Çınar’ın kavgasını sürdürmeyi sizlere bırakıyorum. 
Dâr duruşumun mührünü çözüyorum ve Kızılbaşların simge ozanı Âşık Mahsunî Şerif’in kavgasını sürdürmeyi sizlere bırakıyorum.

Sizleri 1 yıl için dâr’dan indiriyor, kavganız kutlu olsun diyorum. 
Kalın sağlıcakla.

Esat KORKMAZ
ZerParola Dergisi Köşe Yazarı
 
Yorumlar
Yorum Yap






Bu habere henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yap'a tıklayarak ilk yorumu sen yapabilirsin.









 
 
 
KÖŞE YAZARLARI
İbrahim Dinç
Bizlik Haller
Erol Turan
Tecrit İnsanlık Suçudur
Esat Korkmaz
Maraş Katliamı
Ebru Öztürk
Mor Gün
Şirvan Yücel
Merak Dedikleri
Hakan Zat
Başakşehir
POPÜLER HABERLER
SOĞUK HAVALARA ...
ŞELALE’DE GİZLİ...
TECRİT İNSANLIK...
DEVRİMCİ BOYUN ...
(Miracın Kutlu ...
EPİLEPSİ FARKIN...
KENT ASALAKLARI
TÜRK DİLİNE AÇI...
VARLIK OLMAK Hİ...
Tümü
SON HABERLER
BAŞAKŞEHİR HAK...
MOR GÜN
FARKINDALIK
HATAMIZ NE?
Tümü
Haber bilgisinin gönderileceği e-posta adresini giriniz.
  Gönder  
 
  İptal  
 
 
rss facebook  Twitter

Gündem | E - Gazete | Köşe Yazarları | Vip Röportaj | Referanslar | Bize Ulaşın
ANASAYFA | FOTO GALERİ | VİDEOLAR | ANKETLER | KÜNYE | SİTENE EKLE | İLETİŞİM


Pikare 2024
Yeniliklerden Haberdar Olmak İçin
Valid CSS! Valid XHTML 1.0 Transitional