Yazdır  
ÇOCUKLARI SEVMEYEN VALİ TAYİN EDİLMEZ
HAYATİ OTYAKMAZ

acquistare cialis online

acquistare cialis in farmacia senza ricetta


 

Kim ne derse desin onca olumsuzluğa rağmen ülkemizde “Mülkiyeli” olmak bir ayrıcalıktır. ülkeyi yönetenlerin çoğunluğu yine mülkiyecidir. Vali ve kaymakam olmanın direk yolu mülkiyeli olmaktan geçer.

Mülkiyeliler acaba çocuk sever mi?

Ya da çocuk sevmeyen “mülkiyecileri” yönetici olarak tayin etmek doğru mudur?

Mülkiyecilerle çocuklar arasındaki bağıntı kurmama Hz. ömer’le ilgili okuduğum bir hadise neden oldu.

Mâlum olduğu üzere Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, çocukları çok sevdiği bir gerçektir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz de çocukları çok sevdiğini çeşitli vesilelerle ortaya koymuş, izhar etmiştir:

Onları kucaklamış, onları öpücüklere gark etmiş, başlarını okşamış, kucağına alarak onları sevmiş, onlara selam vermiş, onların oyunlarını seyretmiş, onlarla birlikte oynamış, onlarla şakalaşmış, onları omzunda ve sırtında taşımış, onları bineğine almış, onlarla arkadaşlık yapmış, onların üzüntülerini paylaşmıştır.

Ayrıca, onlara hep hayırlı dualar etmiş ve bununla da yetinmeyerek anne ve babaları çocuklarına hayırlı dualar etmeleri konusunda tavsiyelerde bulunurken, çocuklara beddua edilmesini de yasaklamıştır. Bir hadis-i şeriflerinde:

“Kendinize beddua etmeyiniz, çocuklarınıza beddua etmeyiniz… Zira bu durum, duaların kabul edildiği zamana denk gelir de Allah tarafından beddualarınız kabul ediliverir” diyerek bu gerçekliğe dikkat çekmiş, hatta bununla da yetinmeyerek çocukların inançlı, anlayışlı ve akıl sahibi olmaları için dualar etmiştir. Rivayete göre, Mekke’nin fethi sırasında pek çok ailenin çocuklarına dua etmesi için sıraya girdiği, Hz. Peygamberin de getirilen her çocuğa dua ettiği de bir gerçektir.

Son yıllarda “Kutlu Doğum Haftası” münasebetiyle Hz. Peygamberin hayatının öğrenilmesine dair çok olumlu gelişmelerin olduğu bir vakıadır. Yapılan çalışmalara yoğun ilgi de fevkalâde memnuniyet vericidir.

özellikle de Hz. Peygamber (s.a.s)’in aile hayatı ve çocuk eğitimine dair yapılan çalışmalara insanımıza pek çok açıdan bir projektör işlevi görüp çok olumlu gelişmelere, çok hayırlı teşebbüslere zemin hazırlanmaktadır. Bu noktada Sahabelere ilişkin çalışmalar yeterli düzeyde olmasa da yine de olumlu çabalara rastlanılmaktadır.

ülkemizde 1930 ile 1960’lı yıllar arasındaki dini eğitim ve öğretimin yasak olmasından kaynaklanan korkunç dini cehaletin beraberinde getirdiği “bilgi yoksulluğunun” etkileri kısmî olarak daha yeni yeni giderilmektedir. Fakat son yıllarda tek-parti özlemcilerinin yasakları tekrar hortlatmaya çabalaması fevkalâde korkutucu ve kaygı verici bir durumdur.

Bu açılımdan sonra konuya tekrar dönersek; “mülkiyecilerin” ya da başka branştaki kişilerin yönetici tayin edilmeleri için ön koşullardan biri çocukları sevmenin zorunlu hâle getirilmesidir… çünkü çocukları sevmek, merhametli olmak, müşfik olmak demektir. Yöneticilerin basiretli olması, özverili olması demektir. Katı yürekli ve acımasız olmaktan uzaklaşması demektir. Hâl böyle olunca bütün yöneticilerin şefkatli olmaları için çocuklara meftuniyeti önemli bir kıstastır. Geleneğimizde Hz. ömer’in uygulamaları bunun en açık göstergesidir. Şöyle ki:

Hz. ömer devlet başkanı iken bir yöneticiyi huzuruna çağırır ve onu vali olarak tayin etmek istediğini söyler. Ona valiliği sırasında nelere dikkat edilmesine dair tavsiyelerde bulunurken içeriye bir çocuk girer. Hz. ömer, çocuğu sevinçle karşılar ve onu kucağına oturtup öpüp, saçını başını okşar.

Vali namzedi, koskoca bir devlet başkanının çocuğa olan ilgisini biraz garipser. Bir de bu devlet başkanının Hz. ömer (r.a.) gibi herkesin çekindiği biri olunca hayreti daha da artar. Herhâlde kendi çocuğudur, diye düşünür ve Hz. ömer’e hitaben:

“Ey Mü’minlerin Emiri! Bu çocuk oğlunuz mu?” diye sorar.

Hz. ömer (r.a.):