6 MİLYON ÖĞRENCİ EBA MAĞDURU
|
Türkiye’de yeni eğitim sisteminin ana temelini oluşturan EBA, ders yerine dert oldu. Birçok il, ilçe ve köyde sistemin ana kaynağına ulaşılamazken, aşırı yüklenmeden oluşan erişim problemleri, kesintiye uğrayan yayınlar ve teknik sebeplere bağlı altyapı sıkıntıları yaklaşık 6 milyon öğrencinin mağduriyet yaşamasına neden oldu.
|
VERİLER VE GERÇEKLER
Türkiye’de 278 öğrenci başına bir profesör, 476 öğrenci başına bir doçent, 193 öğrenci başına bir doktor öğretim üyesi ve 156 öğrenci başına da bir araştırma görevlisi düşüyor.
Eğitimde gerçekleşen liyakatsiz atamalar, mülakata dayalı işe alım kriterlerine bağlı seçilen yetersiz kadrolar, milyonlarca ailenin ve öğrencinin tepkisine yol açıyor.
Binlerce öğretmen adayı atama bekliyor.
İşsiz kalan öğretmenler ve siyasi saiklerle görevlerinden uzaklaştırılan eğitimciler, kalitesizliğe doğru sürüklenen sürecin öne çıkan gerçekleri olarak dikkat çekiyor.
FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ SORUNU
Covid-19 ve pandemi koşullarına bağlı olarak eğitimde yeni dönem başlığı altında servise sunulan EBA, fırsat eşitsizliği yönüyle ciddi eleştiriler alıyor.
Öğrenciler, EBA’ya erişim sıkıntısını yakından hissederken, Milli Eğitim Bakanlığı, sorunu talep fazlalığı ve siber saldırıya bağlıyor.
Oysa, eğitime erişim hakkı, öğrencilerin en doğal haklarından bir tanesi. Bakanlık, öğrenci sayısını, bölgelere göre dağılımını ve etkileşim oranlarını bildiği halde, EBA’ya tam ve etkin erişim talebini karşılayamıyor.
NE OLACAK?
Devlet okullarında, 15 milyon 88 bin 592 öğrenci eğitim alıyor.
EBA’nın kurumsal alt yapısı ise ancak 1 milyon öğrenciye hizmet verebilecek seviyede.
6 milyona yakın öğrenci uzaktan eğitime hiç erişemiyor.
Bakanlık, zaman zaman ek yöntemleri devreye alarak problemi çözümleme yoluna gitse de, hiç bitmeyen aksaklıklar yüzünden öğrencilerin neredeyse %30’u EBA’nın temel işleyişine uzak kalıyor.
BAKANLIKTAN YANDAŞ YAPILARA KAYNAK
Eleştirilerin ve tepkilerin önemli bir bölümünü, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Akp’ye yandaş vakıf ve yapılara yönlendirdiği finansal kaynaklar oluşturuyor.
Örneğin; İHH İnsani Yardım Vakfı ile protokol imzalayan bakanlık, 2013 yılından bu güne kadar, okullardan vakıf için para topluyor.
İHH’nin MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığı protokollerin kapsamı, ilkokul, ortaokul, lise, özel okul, Kuran kursları, hatta okul öncesi sınıflara kadar uzanıyor.
2013-2014 eğitim döneminde 2 bin 64 sınıftan “bağış” adı altında para alınırken, bu oranın 2016 yılında 8 bin 848 sınıfa yükselmesi, 2014’te toplanan yaklaşık 8 milyon liralık bedelin, 2016’da 29 milyon liraya erişmesi, dönen çarkın ne denli organize olduğunu gösteriyor.
Birçok okul müdürü, okulun günlük ihtiyaçlarına ödenek alamadığı için, çareyi öğrenci ailelerden gelecek bağışlarda arıyor.
Aileler ve öğrenciler maddi anlamdan sömürüye maruz kalırken, söz konusu yandaş yapılar, kaynaklarını sürekli genişletiyor.
ÜNİVERSİTELERDE NİTELİK DÜŞÜŞTE
2019 yılı sonu itibariyle Türkiye’de, 129 devlet 73 vakıf ve 5 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere 207 yükseköğrenim kurumu bulunuyor.
2004 yılından itibaren sayısı artış gösteren üniversitelerde, eğitim kalitesinin gerilediği ve mezunların iş edinme noktasında problemlerle yüzleştiği raporlarla açıklanıyor.
Üniversite sayısı artarken, nitelikli öğretim üyesi sayısı azalıyor.
Lisans eğitimindeki profil düşüşü, fakülte ve üniversitelerde, akademik kadroların yeterliliğini tartışılır konuma getiriyor.
En başarılı dünya üniversiteleri sıralamasında, ilk 500 içinde Türkiye’den yükseköğretim kurumu yok.
2000’li yılların başında dünya ölçeğinde ilk 500’e giren üniversitelerimiz mevcutken, 2018 yılı itibariyle hiçbir üniversitemizin ilk 500’e adını yazdıramaması, acı tablonun üzücü gerçeğine vurgu yapıyor.
MARKA DEĞERİ
YÖK’ün “Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası” başlıklı raporuna göre; Türkiye, dünya akademik yayın sıralamasında 30 ülke arasında 20. sırada yer alıyor.
Yayınlarda niteliğin ölçütü olarak "bilimsel yayınlara yapılan atıf sayısı’’ Esas alınıyor.
2006 yılında bilimsel yayınlara 151 bin atıf yapılırken, bu sayı 2012’de 16 bine geriliyor.
Yayınların önemli bir kısmı uluslararası bilim ortamında ilgi görmüyor.
Eğitim sistemi alarm veriyor.
Mevcut yöntem ve uygulamalar sorunların çözümünde yetersiz kalıyor.
|