Yazdır  
GELİŞMİŞLİK VE MEDENİYET
PROF.DR.TURGAY BİÇER

Gelişmişliğin ölçüsü nedir diye sorsak acaba aklınıza neler gelir? Kişi başına düşen yıllık gelir, araba, ev, kullanılan su, elektrik miktarı, okuma yazma oranı, çocuk sayısı, belki de aklımıza ilk gelenlerdir..

Saydıklarımız önemlidir ve birçok anlamda gelişmişliğin somut göstergeleri olarak kabul edilebilirler.Hatta AB ülkeleri, kendi yaşam ölçütleri ile bizleri kıyas ettiklerinde, bizim standartların onların ki yanında güdük kaldığı konusunda hemfikir olabiliriz.

Son günlerde gazetelerde dünya zenginleri arasına belirli sayıda Türk’ün girmesi de başka diğer bir ölçü olabilir gelişmişlik ve hatta çağdaşlık ölçüsü olarak…

Bunlar çok değerli, o kadar önemli; hatta gurur kaynağıdır da bizler için…

Bizlerde kendi standartlarımızı belirlemek için, başkalarının sahip oldukları ile kendimizde olanları kıyaslayarak nerede ve ne kadar olduğumuzu belirlemekteyiz. Aramızdaki araba, ev, para, statü, yaşadığı mahalle, semt, itibar vs gibi unsurlarla kıyas ederek bir anlamda başarımızı somutlaştırmaya çalışırken bir anlamda da mutsuzluklarımızı veya başarısızlıklarımızı belirlemiş oluruz aslında.

Bunlar kadar önemli ve belki de daha önemli olan; fazla önemsememiz gereken gelişmişlik ölçüsü ise toplum kurallarına ne kadar uyup uyamadığımızdır;dolaysıyla “saygı”dır…

Erken kalkmış, hava alanına gitmiş, uçağınız kaçırmamak için erken gelmiş ve kuyrukta bekleyip içeri girmek istiyorsunuz ama bazıları geliyor ve telaşla “ uçağım şimdi kalkmak üzere, izin verir misiniz” diyerek öne geçiyor; sizi ve kuyruktaki herkesi yok sayıyor. Mecburen bir iki izin veriyorsunuz ama uyanıklar o kadar çok ki, işi acil olanların arkası ardı kesilmiyor. Biraz daha duyarlı davranıp erken kalkmak işlerine gelmiyor. Biliyorlar ki, bir birisi acıyacak ve “tamam” diyecek…

Dolmuş durağındasınız dolmuş bekliyorsunuz. önünüzdeki kişi izin almadan sigara yakıyor ve siz sigara içmediğiniz için dumanından rahatsız oluyorsunuz.

Yaya geçidinde karşıdan karşıya geçmek istiyorsunuz ama arabalar size izin vermediği gibi, yaya çizgilerini işaret ettiğinizde sürücülere azar bile işitiyorsunuz...

Bankadasınız ve sıranızı bekliyorsunuz ve tam size sıra gelmiş, bir anda bankanın telefonu çalıyor ve memur hanım veya bey, sizi yok sayarak telefonda konuşmaya başlıyor; siz ise beklerken “ya sabır” çekiyorsunuz…

Bu ve buna benzer örnekler o kadar çok ki. Her alanda bu tür saygısızlık ve hatta ihlaller yaşanmakta. Yine, geçen gün bir restoranda üç erkek ve üç kadının olduğu bir masada bir kadın “ bu kadar erkeğin olduğu ortamda sigaramı yakacak erkek yok mu” kibarlık nerede kaldı deyip sigarasını erkelere yaktırmak için sitem ediyor…

Otobüs, metrobüs, duraklarında araçlara binmek için verilen mücadele bir başka komedi. O kadar sıra beklersiniz ama bir başkası sizi iterek önünüze geçer ve sizden önce kendini içeri atmaya çalışır.

İnsanın insan olmasında hem kendi hem de toplumsal kurallara uyup uyumaması, başkalarına ve kurallara saygı aslında bir medeniyet ve insanlık sorunudur…

Sözün senet yerine geçtiği, kırmızı ışıkta durulduğu, hakkaniyetin ve liyakatin geçerli olduğu, herkesin hakkına razı gösterdiği, kap kaçın, hırsızlığın olmadığı, dinlemeyi bilen ve birbirine saygı duyan bir toplum herhalde en gelişmiş ve medeni bir toplum olacaktır.

Hem sonra bunun için milyon dolarlık bütçelere hiç gerek duyulmuyor. Biraz vicdan, biraz akıl ve sağduyu ve biraz da ar duygusu yeter de artar bile…

Asıl gelişmişlik ölçüsü ise kurallara uymakta ve saygıda yatmakta. İnsan kendi ile ne kadar barışık yaşarsa ve bu iç barışını çevresine yayarsa, o kadar mutlu ve o kadar da başarılıdır aslında…

Medeniyet çok şeye sahip olmak değil, insan olmasını başarabilmekte yatıyor. Gelişmişlik ise maddi özelliklerden daha çok “insanın” yaşamın merkezinde olduğu bir düzen de yatıyor…

Umarım bir gün bunu da başarırız…