Yazdır  
TARİH DEN NÜKTELER FIKRALAR
Tarih sayfalarından seçtiklerimiz;
  *Domuz eti Yemem!
Kafkas Kartalı, Mücahid ve Gazi Şeyh Şamil’i tanımayanımız yoktur. Kalbi Rasûlullah’ın aşkıyla yanan, kahramanlığıyla düşmanını kendine hayran bırakan bir mücahid, ilim ehli ve neyi nerede söyleyeceğini bilen bir insan idi. Yıllarca Ruslara karşı Kafkasya’yı müdafaa etti. Fakat, ne yazık ki yalnız başına yüz binlerce Rus ordusuna karşı baş edemedi ve esir alınarak Rus çarının yanına götürüldü.
    Rus Çarı’nın verdiği bir ziyafette Şeyh Şamil, yemeği Besmele-i Şerif getirerek iştahla yi-yordu. Bu arada Rus Çarı;
  - Kumandan! Bu iştahla beni de yiyeceğinizden korkuyorum, deyince;
Çar’ın etrafındakilerin kahkaha ve gülüşlerini Şeyh Şamil’in şu müthiş cevabı keser:
 - Çar efendi! Kaygulanmayınız. Ben elhamdülillah Müslüman’ım ve domuz eti ye-mem!..
 
*Hiç Ak Sakallı Görmedim!
    Varna Savaşı’nda muharebe meydanını gezen II. Murat, düşman askerlerinin hep genç ol-duğunu görür. Komutanlarından birine sorar: “Garip değil mi? Bu kadar ölünün içinde hiç aksakallı görmedim. Hepsi genç, hepsi taze!”
     Komutan şu cevabı verir:
   “Padişahım! İçlerinde bir aksakallı olsaydı, başlarına bu felâket gelir miydi?”
 *Adamına Göre
     İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa kralına gönderildiğinde elbiseleri yamalı imiş.
     Kral:
- “Bana, senden başka gönderecek adam bulamadı mı koca Osmanlı ?” deyince, İncili:
- “Osmanlılar, adamına göre muamele eder, adama göre adam gönderirler!” cevabını vermiş.
*Aldığımız Fiyata
    Keçecizâde’nin Rusya’da bulunduğu sıralarda Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa’ya takılır:
   -Paşa, şu Girit’i satsanız!
   -Hay hay satalım ekselans.
   -Kaça satarsınız?
   -Aldığımız fiyata…
    Girit’in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve binlerce şehitle alındığını bilen Çar; sararır, bozarır...
*Fitne Kazanı
      Sultan Vahdettin, neden sakal bırakmadığı dedikodusu üzerine; “Buna uymayan sadece ben değilim dedem Yavuz Sultan Selim de sakal bırakmadı. Üstelik Hilafeti getiren de o idi. Böyle bir ortamda sakal bırakıp onu da bazılarının eline vermektense bırakmamak daha ef-taldir.” cevabını vermiş.
*Genç Fatih
    Bir genç, “Fatih Sultan Mehmed’in resmini neden hep yaşlı bir insan suretinde çiziyorlar” diye sorunca, bir yazarımız şöyle cevap vermiş:
 - Yaptığı işler o kadar büyük ki, bunları genç bir insanın yapacağını hayallerine sığdıramıyorlar…
*Cesaret ve Kahramanlık
    Napolyon’un askerleri (Austerlitz) Osterliç Savaşı sırasında gece yağmur altında siper ka-zarken başkumandanları Napolyon’un o esnada sıcak salonunda askerin sıkıntısından habersiz keyifle geceyi geçirdiği dedikodusunu yapıyorlardı. Başlarını kaldırıp baktıklarında kendilerine fener tutanın Napolyon olduğunu görmüşlerdi.
    Atatürk Conkbayırı taarruzlarında askerlerini süngü hücumuna kaldırmak için ileriye düş-man siperlerinin 15-20 metre yakınına kadar tek başına ilerleyip kırbacı ile süngü hücumunun başlaması emrini vermişti.
    Bu davranış Napolyon’un fedakârlığını da geride bırakan bir cesaret ve kahramanlık örneği olmuştur. Çünkü Atatürk yine kendi ağzı ile söylediği gibi:
  “Cesur insan savaşta bir defa ölür, korkak insan ise bin defa ölür…”
*Boynuz Kulağı Geçer
    Bir zamanlar Bağdat’ta Abbas adında ünlü bir dilenci varmış. Bir gün hamamda yıkanırken yanına bir kimse gelir. Dilenciliğe yeni başlayacağı için bu “sanat (!)”ta ne gibi kaideler ve usuller varsa, hepsini öğretmesini rica eder. Abbas:
    Peki, öğretiyim, dedikten sonra şöyle anlatmaya başlar:
    Dilencilikte üç kaide vardır:
    Her nerede olursa olsun istemelisin,
    Her kimden olursa olsun istemelisin,
    Her ne olursa olsun istemelisin.
    Bunun üzerine adam Abbas’ın elini öper ve der ki:
    Öyleyse ben fakirim, Allah rızası için bir şey?
   (Abbas şaşırarak) Burası hamam. Hamamda dilencilik olur mu?
   “Her nerede olursa olsun istemelisin” demedin mi?
    Öyle ama ben de senin gibi bir fakirim.
    Ya “kimden olursa olsun istemelisin”, diyen sen değil miydin?
    Ben şimdi sana ne verebilirim? Elbisem dışarıda. Burada ise tasımdan, tarağımdan, bir de usturamdan başka bir şey yok.
     Şimdi öğrettiğin kaidelerin üçüncüsü: “Her ne olursa olsun istemelisin” değil miydi? Ben şu tasa, tarağa ve usturaya da razıyım!
     Adam tası, tarağı ve usturayı alır gider. Abbas’ı hayrette bırakır. Kısacası, çırak ustayı -boynuz kulağı- geçmiş ve meslek (!) bir adım daha ilerlemiştir.