|
|
|
|
|
14 Mart 2015 Cumartesi 09:12
|
|
|
1200
|
|
|
0
|
|
|
|
|
Prof.Dr.SELÇUK EREZ Ülkemizde 12 yıldır uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programıyla; sağlığın ve sağlık hizmetlerinin değil kazancın ön plana çıktığını, sağlıklı yaşam hakkının engellendiği ve kısıtlandığını ileri süren sağlık dünyası çalışanları, 13 Mart'ta (Tıp Haftası), greve gitmeye hazırlanıyor.
|
Performans Sisteminin baskısı altında olduklarını söyleyen doktorlar, katkı ve katılım paylarının giderek artığını, uzun saatler çalıştıkları halde karşılığını alamadıklarını, gün geçtikçe artan sorunları nedeniyle halkın sağlığının ve sağlık hizmetlerinin de olumsuz etkilendiğini ifade eden sağlıkçılar, giderek ağırlaşan ve artan sorunlarına dikkat çekmek ve acil çözüm için bu kararı aldıklarını açıkladılar. Konuyla ilgili görüşünü aldığımız İstanbul Tabip Odası Başkanı Profesör Doktor Selçuk Erez, gazetemize çok önemli açıklamalarda bulundu.
"Tedirginlik yaratıp reform yapılamaz"
Greve gitmelerinin sadece çalışma saatleriyle sınırlı olmadığını belirten İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, sağlıkta yapılan her şeyin hesapsız, kitapsız yapıldığını söyledi. Üç yıl önce ülkenin her yerinden gelen sağlıkçıların katılımıyla Ankara'da yapılan ve Türkiye’de görülmüş en büyük sağlıkçı mitingini hatırlatan Erez, "Bir sağlık elemanını Muş’tan kaldırıp Ankara'ya getirecek kadar tedirgin eden bir sistem nasıl yürür? Yürümez. Sağlık Bakanlığı, hükümetin tıpta reform yaptıklarını iddia ediyor. Bu gerçekle çelişiyor. Bu doğru değil. Sen bir sektörün her elemanını tedirgin edersen reform da yapamazsın hiçbir şey yapamazsın" dedi.
"Bize, 'Bir hastaya 4 dakikada bak!' diyorlar"
Yapılan uygulamayla insanların eskisi gibi 10-15 gün hastane kapılarında muayene olmak için beklemediklerini, E-vatandaşla randevu aldığını ama bundan sonrasının doğru olmadığını sözlerine ekleyen Erez, randevuların 4 dakika arayla verldiğini, bununla da doktorlara, "4 dakikada bir hasta bak!" denildiğini söyleyerek, "Bir hastaya 4 dakikada bakamazsınız. Bakılamıyor da! Saat 9’da randevu almış bir vatandaşa saat 11’de hala sıra gelmemiş oluyor. Sinirleniyor ve sinirini doktordan çıkarıyor, hemşirenin kafasına vuruyor. Doktorlarımız her gün taciz ediliyor. Lütfen bir kere Gazeteciler Sendikası'nı arayın, ardından da Tabip Odası’nı arayın. Orada, ‘Tacize uğramışsanız’ diye başlayan bir seçenek duyacaksınız. Çünkü kafası kırılan, saldırıya uğrayan doktorlarla uğraşıyoruz. Bu bir mutluluk ifadesi değil" dedi.
“Hükümetten hiçbir şey beklemiyorum”
Sağlık çalışanlarına uygulanan sözlü taciz ve şiddetle ilgili hükümetten hiçbir şey beklemediklerini de sözlerine ekleyen İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Erez açıklamasında şunları söyledi: "Çalışanlarımızı korumak için fizik engeli dahi yapamıyoruz. Okmeydanı'nda bir saldırı oldu biliyorsunuz. Orada bir şey yapamadık. Çünkü, oranın deprem izni yok o nedenle inşaata müsaade etmediler. Dolayısıyla hükümetten bir şey beklemem için, bir şey yapacağının ümidi olması lazım. Şimdi diyeceksiniz ki, 'Bir beklentiniz yoksa neden eylem yapıyorsunuz?' Bizi güvence altına alan Anayasa'dır ve bunları sağlam bir şekilde uygulayan idaredir. İçişleri Bakanı Efkan Ala, "Anayasa'yı tanımıyorum" dedi. Yasalara uyulmuyorsa ne yaparsın fert olarak? Vatandaşa şikayet edersin. Senin güvencen vatandaş ve vatandaşın gereğini yapar. İşte biz de vatandaşa şikayet ediyoruz. Yoksa hükümetten bir şey beklediğimiz yok."
"Aile Hekimlerimiz korkuyor"
Aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına nöbet uygulaması getirilmesine de değinen Erez, Türkiye'de aile hekimi yetiştiren tıp fakültelerinin sayısının çok az olduğunu, gelişmiş ülkelerde aile hekimlerinin bazı ülkelerde 5, bazı ülkelerde 3 yıl eğitim aldıklarını, 6 ay çocuk, 6 ay kadın doğum gibi eğitimlerle de desteklendikten sonra aile hekimliği yaptıklarını ifade ederek; "Bizde aile hekimi yetiştiren tıp fakültesi çok az olunca ne yaptılar biliyor musunuz, tıp fakültesini bitirenleri 15 günlük kursla aile hekimi ilan ettiler. Almanlar, Japonlar aptallar mı ki 3 sene, 5 sene okutuyorlar. Şimdi bu çocuklar, bu yükü yüklendiler. Ama onlar da diyorlar ki, 'bari kendimizi geliştirecek fırsat verin. Haftasonları tıbbi kurslara gidelim, açığımızı kapatalım. Çünkü hata yapmaktan korkuyoruz.' Bu korkudan bütün aile hekimleri dehşetle okumaya başladılar. Şimdi sen onlara diyorsun ki, 'boşver okumayı falan haftasonları aç muayeneni, hasta bak.' Yahu bu acil hekimlik başka bir uzmanlık işidir. Böyle rezalet olur mu?" dedi.
"Aile hekimleri neden senin plansızca yaptığın işe uysunlar?"
Erez, sözlerine şöyle devam etti: "Birincisi: Aile hekimlerinin işi bu değil. Onların işi kendi bölgelerindeki insanlara bakmak. Haftasonları da çalışmayacaklar, çünkü randevu ile hasta bakıyorlar. İkincisi: donanımları buna yetersiz. Haftasonlarını bilmediklerini öğrenmekle ders çalışarak geçiriyorlar. Tabip Odası olarak çok iyi biliyoruz bunları. Aile hekimleri acil cerrahi hekimleri değil ki. Bu akıllıca planlama yapmamanın sonuçları. Aile hekimleri neden senin plansızca yaptığın işe uysunlar? Uymuyorlar. Uymayacaklar."
"Tıp Fakültesi bölüm birincisi, sınıfındaki arkadaşına hasta yakınını emanet edemeyeceğini söyledi"
Tıp Fakültelerindeki eğitim konusuna da değinen Erez, "Bundan 4 sene evvel Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin mezuniyet töreninde birinci olan kızımıza sordular; 'Bir arkadaşınız rahatsızlansa sınıfınızdan birine emanet eder misiniz?' diye. 'Yüzde 99'umuz etmeyiz. Çünkü biz hiçbir şey bilmiyoruz' dedi. Bölüm birincisi bunu söylüyor. Yanılmıyorsam Gazi Üniversitesi’nde yine bölüm birincisi, 'Bizim ömrümüz başasistan ağabeylerimizle geçti. Bize hocalarımız poliklinikte bir şey anlatmadı. Anlatamadı. Bize katiplik, katibelik yaptırdılar' dedi. Şimdi siz bu durumda olsanız grev mi yaparsınız, dama çıkıp bağırır mısınız? Ne yaparsınız? Herhalde çok değişik şeyler yaparsınız. Biz de grev yapacağız."
"5 Bin SGK borçlusu var"
"Hesap kitap olmadığı için: 'Git istediğin hastanede muayene ol, ameliyat ol. Bu sana çok ucuza mal olacak" sözleriyle vatandaşlar kandırılıyor" diyen Erez, "Evdeki hesap çarşıya uymadığı için katkı payı devreye giriyor. 5 bin insanın SGK borcu var. Adamların bir kısmı farkında değil, farkına vardıklarında ise iş işten geçiyor. Sen vatandaşı kandırma. Vatandaşa doğruyu söyle. Devletin hesapsız kitapsız işleri yüzünden vatandaş daha fazla katkı payı ödüyor. Her ay tıbbi heyet sağlık harcamalarını gözden geçiriyor. Bir ameliyat pahalı mı tutuyor, onu devre dışı bırakıyorlar. E bu durumda vatandaşın güvencesi ne?" diyerek vatandaşın dikkatli olmasını istedi.
"Sendikalı diye işten çıkartılan arkadaşlarımız var"
İstanbul Mecidiyeköy Torunlar İnşaat’taki asansör faciasına da değinen Erez, "Tabip Odası sağlıkla uğraşır. İşçinin sağlığı da beni çok ilgilendirir. İşçinin sağlığının hafife alındığı yerde biz isyan ederiz" dedi. Sendikaya üye olan sağlık çalışanlarının işten atıldığını da sözlerine ekleyen Erez, "İşten atılan arkadaşlarımıza, 'Sendikadan ayrılın işe alalım' demişler. Siz bir taraftan din, hak, hukuk diyeceksiniz, bir taraftan insanları ezeceksiniz. Bunun dünyada örneği yok. Bakın Yunanistan'a. Çok dindar bir memlekettir. Orada insanları ezdiler, fakirleştirdiler. Halk sonunda patladı. 'Ben Allah’ı, peygamberi tanımam' diyen bir adamı başbakan yaptılar. Bu yüzde 100 değişikliktir. Sen insanları, insan yerine koymadın. Sonuç? Bunlar seni teperler. Aynı şey olacak şimdi. Nereye kaçacaklarını bilmeyecekler" dedi.
“Gezi Olaylarında otoritesinin sarsıldığını gördü"
Prof. Dr. Selçuk Erez, Gezi Olayları sırasında insanlara yardım eden doktorların 6 Mart'taki duruşması için: "Hekimlere diyorlar ki 'Sen ruhsatsız muayenede hasta baktın. Sen hükümete karşı ayaklanmış olan anarşistlere yataklık ve yardım ettin.' Bu bizim en aptalımızın kafasıyla bile bağdaşmaz. Kaldı ki bir insana yardım etmek için hekim olmanız bile gerekmiyor. Siz yere düşmüş, çırpınan bir adam görseniz sırtınızı çevirip başka bir yöne mi gideceksiniz? Boğulmakta olan bir çocuk görseniz 'bana ne' mi diyeceksiniz? Burada hikaye aslında o değil. Burada bakın neye tepki var; eski başbakan, şimdiki cumhurbaşkanı hayat hikayesini iki gazeteciye anlatmıştı. Orada; “Çocuktum babam çok sinirliydi. Beni her gün döverdi. Çaresizdim, eğilir tozlu ayakkabılarını öperdim. Hiç unutmam, bir gün mahalleden birine taş attım ağaca astı babam, dayım indirdi.” demişti. Şimdi bu çocuk büyüdü, başbakan oldu. İsterse sadece Türkiye’nin değil dünyanın başbakanı olsun, beyninin altında şu var: 'Ben babamın dövdüğü o hayırsız çocuk muyum?' Kişilik sorunu derler buna. Şimdi bir de, 'Buranın yeşilliğini bozmayalım' diyen, ortalama 1990 doğumlu çocuklara bakalım. Onun çocukluğuyla, şimdiki çocuklar arasında şu fark var; bu çocuklar dünyada ne olup bittiğinin farkındalar, bilinçliler, kendi kararlarını kendileri veren, aile güdümünde kalmayan çocuklar. Sen bu kuşağa polis gücüyle mermi atarsan, gözüne gaz sıkarsan, sana isyan eder. Bunu anlar mı, anasının babasının dayağıyla büyümüş bir insan? Aklı almıyor. Çok korktu, kendi otoritesinin sarsıldığını gördü."
“Onlar gidici. Kalbimizin ferah olması lazım."
Türkiye halkının ruh sağlığı için; "Ruh halimiz sallantıda. Ülkemizde psikolojik nedenlerle antidepresan ilaç kullanımı arttı. Demek ki insanların ruh halleri bozuluyor" diyen İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, sözlerini şöyle tamamladı: "İnsanları ezen, yok sayan hiç bir yönetim iş başında kalamaz. Bir gün mutlaka gider. Bakın size bir örnek vereyim; Ben kadın doğum jinekolojik kanserinde ileri ihtisas yapayım dedim ve Amerika’ya gittim. 1962’de New York’ta uçağa binip Houston’da indim. Polikliniğe gittim, beyaz muayene günü, siyah muayene günü. Siyah/beyaz ayrımı var. Bütün doktorlar bembeyaz, hademeler simsiyah. Amerika'nın o sıralar zenci oranı yüzde 15’ti. Bugün de aynı. Ama o yüzde 15'i ne yaptılarsa ezemediler, içlerinden bir tanesi Amerika’nın başkanı oldu. Biz yüzde 15 de değiliz, biz yüzde 51’iz. Bizi hiç ezemez. Onlar gidicidirler. Kalbimizin ferah olması lazım. Bu rezaletler devam edemez."
İstanbul Tabip Odası Başkanı Profesör Doktor Selçuk EREZ KİMDİR?
İ.Ü. İstanbul Tıp Fak. 1962 yılı mezunu. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı. Profesör Dr. Emekli öğretim üyesi. Serbest hekim. İTO Onur Kurulu Üyesi (2004-2006). TTB Merkez Delegesi (2008-2014). Cumhuriyet Gazetesi yazarı. Bilgi Üniversitesi'nde "Yaratıcılık" dersi vermektedir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
POPÜLER HABERLER |
|
|
|
|
SON HABERLER |
|
|
|
|
|
|