|
|
|
|
|
11 Haziran 2016 Cumartesi 22:55
|
|
|
1926
|
|
|
0
|
|
|
|
|
Kekik kokuları, alçak taş duvarlar, bağlar, portakal, limon, incir, şeftali, kayısı ağaçları, papatyadan halılar, kekik kokuları, uçuşan keklikler, bol çeşitli flora, katırtırnakları, yemyeşil dağlar, çok sayıda limon ağaçları, mermer ocakları, daracık ve virajlı yollar ile Apallon’un Adası (Naksos) sizi bekliyor. Naksos’da şaşkınlık ve sevinç bir arada yaşanır. Rüyalar renklenir, hayal alemi genişler, soluk sarı ölüm maskeleri takılır. Gökten bir rüzgâr gibi inen tanrı ile insan bütünleşir.
|
albuterol otc equivalent
albuterol otc alternative click here
Değerli Yönetim Kurulu üyemiz Arzu (Altınbaşcan) ile bir Cuma sabahı erkenden Atina’ya uçup bir saat içinde otobüsle Pire’ye ulaşıyoruz. Paros – Naksos – Iraklia – Schoinusa – Kofonisi ve Amorgos adalarına uğrayan “Blue Star Ferry” gemisi saat 17.30’da hareket edip saat 23 gibi Naksos’a varıyor. Aslında oldukça uzun bir yolculuk. Gemide 14 Avro fark ödeyip birinci sınıfta yolculuk etmek daha akılcı. Çünkü diğer bölümler çok kalabalık. Yemek kokusu, koşuşan çocuk sesleri ile kalabalık insanı doğrusu rahatsız ediyor. Ama Yunanlıların ekonomik durumu bu farkı bile ödemelerini engellemiş. Birinci sınıf salon boş. Naksos, Kitlat Ada (12 ada) grubunun en büyüğü. Kışın bile bu ada 25 bin nüfusa sahip.
Bizi rıhtımda dev Apollo tapınağının Portara Kapısı (MÖ 522) karşılıyor. Adanın simgesi olan bu kapıya kadar yürüyüp elleri yana açıp bir fotoğraf çektirmek şart. Naksos, 2600 yıllık bir maziye sahip. Yine limanda ufak bir adacıkta yer alan beyaz Panagia Myrtidiotissa şapeli de sahiden çok etkileyici.
Bu coğrafyada mitoloji ile iç içesiniz. Theseus, Ariadne’yi yalnız bırakıp kaçınca Ariadne şarap tanrısı Dionysos ile tanışmış olur.
Karşımda yaşlıca bir adalı oturuyor. Sevecen bakışlı, kır sakallı, kepçe kulaklı, gaga burunlu ve yuvarlak çeneli. Üzerinde rengi solmuş bir gömlek ve ceketinde yazıları silinmiş bir rozet takılı.
Tüm adalar gibi burası da beyaz ile mavi renklerle bütünleşmiş. Başkent Hora’da Venediklilerden kalan kaleye (kastro) daracık sokaklardan dolanarak çıkmak gerekir. Bazen de dar bir geçit bir evin avlusu ile sona eriyor. Yol boyunca gayet zevkli butik dükkânlar ile şık lokantalar sıralanmış. Tepedeki evlerde yaşam kolay değil. Hele araçların giremediği yerlerde, yaşlıların her gün o dar merdivenden tırmanarak evlerine çıkmaları çok zor. Arkeoloji müzesi de bu kale içinde yer alıyor. Buradaki kız mektebinin terasından manzara sahiden harika.
Nisan başında doğa coşmuş. Her yer çiçeklerle dolu, ortamın enerjisi sahiden yüksek. Ayrıca bu mevsimde adalarda fiyatlarda düşük. Örneğin pansiyonumuzun gecesi sadece 20 Avro idi. Sabahleyin herkes gibi ufak bir Fiat Panda kiralıyoruz. Zaten ada yollarına en uygun olanı bu küçük araçlar. Yeni coğrafyalara doğru heyecanla hareket ediyoruz.
Yolların iki yanına alçak taş duvarlar örülmüş. Zeytin, şeftali, incir, limon ağaçları ve bağlar dikkati çekiyor. Tarlalar sanki rengârenk çiçek halılarla örtülü. Gyroulas’daki Demeter Tapınağına dar bir patika boyunca yürüyerek çıkılıyor. Burası aslında tarihi bir tören alanı. Bu coğrafyayı keşfetmeye heyecanla devam ediyoruz. Chalki Köyü’nde adanın en eski çarşısı bulunuyor. Limon yaprağından damıtma yolu ile likör hazırlayan geleneksel bir tesis, sabun ile zeytinyağı atölyeleri ve avlulara açılan şık kahveler çarşı boyunca dizilmiş. Sonra koşuşan tavuk ve ördekler eşliğinde Selvi ağaçları arasından bir köye giriyoruz. Eski doku korunmuş. Tezek kokusu ile taş binaları takip ederek kaderine terk edilmiş esrarlı Tragaia Agioi Apostoloi kilisesine varıyoruz. Adalar Valisi Ioannis Margaritis ile buluşmak üzere Başkent Chora’ya (Hora) dönüyoruz.
Sıra artık öğlen yemeğinde, sahildeki Zorbas Lokantası’nın sahibi İzmir’den bu adaya göç eden Kulcu (Kioultzou) ailesi, azize isimleri verilmiş dört kızı ile bu lokantayı işletiyor. Ben patlıcan ezmesi, Arzu ise adalarda çok popüler olan ahtapot ısmarlıyor.
Öğleden sonra hedefimizde adanın en kuzeyinde yer alan Apallon Balıkçı Köyü ile taş ocağında yüzlerce yıldır yatan tamamlanmamış 10 metre boyundaki Dionysos (Şarap Tanrısı) heykeli var. Virajlı yol dağları aştığı için bu yolculuk 1,5 saat kadar sürüyor. Apollon Köyü’nün sahilinde dondurmalı kahvenin “keyfi” doğrusu bir başka. Dönüşte Korodina ve Kronos dağ köylerinden geçerek tekrar başkent Hora’ya dönüyoruz. İrlandalı bir grup öğrenci ellerinde blok notları ile adanın jeolojisini inceliyor.
Efsanelerin Kavşağı Naksos Adası,
- Naksos’da yazın çok sayıda dini festival kutlanıyor. En ünlüsü 14 temmuzda!
- Halkı sıcak çayı ancak hasta olunca içiyor.
- Adada çok sayıda trekking amaçlı patikalar hazırlanmış, Zeus, Dionysos ve Apollon’un izinde, zeytin ağaçlarının altında yürümek çok hoş olmalı.
- Adanın Güney ve Kuzey bölümleri çok sakin. Fazla yerleşim alanı yok. Herkes adanın orta kısımda toplanmış. Güney sahilinde ise plajlar yer alıyor. En ünlüsü “Plaka”.
- Adadan çıkarılan parlak beyaz mermer İtalya’ya ihraç ediliyor. Ayrıca zımpara taşı da adanın önemli bir ihraç kalemi.
- Eggares köyünde yaşayan ünlü yazar Kazancakis’in eğitimini aldığı kaledeki taş okul bugün arkeoloji müzesi. Kazancakis bu adanın halkı için “ne Türklerden ne depremden korkarlar” demiş.
- Naksos adası da 1566 – 1821 yılları arasında ana kara gibi Osmanlı’ya bağlanmış.
- Naksos, sosyetik bir ada hiç değil, halkı kendi halinde sade yaşıyor, güler yüzlü ve yardımsever, yaşam ise ucuz.
- Adada tarım önemli bir geçim kaynağı, zeytin, turunçgiller, mısır, patates, karpuz, üzüm, şarap, limon, şeftali ve incir yetişiyor. Ayrıca başta keçi peyniri olmak üzere adalar arasında en iyi peyniri hazırlayan coğrafya olarak ün yapmış.
- Bu adanın Tropila (keçi peynirli poğaça) ve ıslak portakal kekini tatmalısınız.
- Naksos adasında tam 89 adet zeytinyağı tesisi bulunmakta imiş.
- Yakında İzmir’den kalkan feribotlar Naksos’a da uğrayacakmış (2016)
- Adanın hemen hemen her yerinde ufak ufak beyaz şapel ve kiliseler dikkat çekiyor.
Editör:Prof.Dr. ORHAN KURAL
|
|
|
|
|
|
|
|
|
POPÜLER HABERLER |
|
|
|
|
SON HABERLER |
|
|
|
|
|
|