|
|
|
|
|
29 Eylül 2014 Pazartesi 08:08
|
|
|
1011
|
|
|
0
|
|
|
|
|
Gençlerimize ve ailelerine uyuşturucuyla mücadele de ışık olabilecek, uyuşturucuyu kendi isteğiyle bırakan, eski bir uyuşturucu bağımlısıyla yapılan, bu özel röportajı sizlerle paylaşıyoruz
|
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre uyuşturucu; bedene girdiğinde ruhsal, davranışsal ve bedensel değişikliklere neden olup, bağımlılık yapabilen kimyasal uyuşturucu maddelerdir. Beyin ve akıl sağlığının en büyük düşmanı olan uyuşturucunun kullanıcılar üzerinde beliren ilk olguları; akıl ve sinir hastalıkları ve arızalarıdır. Delilik, erken bunama, şuur kaybı, uykusuzluk, felçler hezeyan (sayıklama, saçmalama, akıl dışı davranışlar ) halüsinasyonlar (vehim, hayal görme, işitme vs. ), zeka ve hafıza kayıpları. En kısa ifade ile: Akıl hastalıkları, zihni ve ruhi karmaşa ve kaoslar.
Konuğumuz M.B ye hayatının seyrini değiştiren ilk olayı anlatmasını rica ettik. Bakın her şey nasıl başlamış!
1981 yılında ben üç yaşındayken babam vefat etti. Üç kız, iki erkek beş kardeştik. Babam vefat ettiğinde annem en küçük erkek kardeşime hamileydi. Erkek çocukları adam olsun mantığı ile rahmetli dedem beni yetiştirme yurduna vermeye karar verdi. Ağabeyim sağır ve dilsiz olduğu için Van’a eğitime gidiyordu. O sıralar yurttayken hafta sonları eve geliyordum. Babam öldükten sonraki süreçte amcamdan sürekli olarak ciddi şiddet görmeye başlamıştım. Ben on yaşlarımdayken amcam bir gün arkadaşıma emanet olarak verdiğim montu sattığımı düşünerek beni çıplak olarak sandalyeye bağladı ve acımasızca kemerle dövmeye başladı. İşte bu benim son patlama noktam oldu. Artık bu yaşantıyı terk etmem gerektiğini düşünerek, otobüslerle önce Antalya, sonra Bursa ve İstanbul Topkapı Kaleiçine geldim. Daha sonra Kadıköy’e geçtiğimde tren garında sokakta yaşayan üç arkadaşla tanıştım. Onlarla birlikte uyuşturucu kullanan pek çok insanın kaldığı yerlerde kalmaya başladık.
Henüz on yaşındayken şiddetten kaçma kararı yüzünden şehirden şehre savrulmuş ve tam da uyuşturucunun göbeğine düşmüşsünüz.
Uzun bir süre toplu kalınan ve sürekli olarak çeşitli maddelerin kullanıldığı bu mekânlarda kaldım. Çok küçük olduğum için başta ne olduğunu anlamam pek kolay olmadı ama sonra her dakika aynı sahneler yanınızda yaşandıkça, konuşuldukça çözmeye başlıyorsunuz.
Çözmeye başlamakla kalmıyor, sanırım bir süre sonra siz de dâhil oluyorsunuz, doğru mu?
Evet doğru. Yaklaşık 3-4 ay süresince bu mekânlarda uyuşturucu kullanan arkadaşlarla kalırken şahit olduğum sahneler bende merak uyandırmaya başlamıştı. Acayip hal ve tavırlara bürünüyorlardı ve ben ne yaptıklarına bir türlü anlam veremiyordum. Sonrasında yaşadıklarını anlatıyorlardı ama yine anlam veremiyordum. Değişik görüntülerden bahsediyorlardı, bu beni hem çok tedirgin ediyordu hem de meraklandırıyordu. Onların gördükleri görüntüleri (halüsinasyonları) görmeye olan merakıma yenik düştüm. Argo tabirle; yaşadıkları kafayı yaşamak istedim.
Bu merakınıza engel olamayarak kullanmaya başladınız. Peki, neler oldu?
Çocuk aklı işte, bir çocuk merakına engel olamıyor. İlk kullandığım şey uçucu bir maddeydi. İlk çektiğim anda gözümün gördüğü her şey bir anda kayboldu ve her tarafımda binlerce örümcek belirdi. Her tarafımı korkutucu örümcekler kaplamıştı, inanılmaz ürkütücüydü. Ve ben hem gerçekte, hem halüsinasyonun içinde dehşetle ağlamaya başlamıştım. İnanılmaz derecede korkmuştum, ne yaşanacağına dair duyduğum merakın içinde korkudan dehşete düşmüştüm.
Sizi bu kadar çok korkutan şey örümcekler miydi?
Örümceklerden de korkutmuştum tabi ki. Ama beni asıl korkutan şey; uyuşturucu kullanımı sırasında kontrol dışı ve savunmasız kalmış olmam gerçeğiydi. Aklınıza gelebilecek her şey yaşanabilirdi, her şey olabilirdi, ben her şey olabilirdim. Bir dev, bir savaşçı, bir kurban, bir katil, bir cani… Bu halüsinasyonların tahmin edemeyeceğiniz boyutta büyük tehlikeleri var. Dolayısıyla bu kontrolsüzlük beni çok fazla korkuttu.
Bu korku sizi uyuşturucudan uzaklaştırdı mı?
Evet demeyi çok isterdim ama ne yazık ki şöyle bir gerçek var ki; sokakta kalan, kimsesi olmayan her çocuk sokaktaki bir gruba dâhil olmak mecburiyetindedir. Tek başına yaşama şansınız hiç yoktur. Sebebi ise; tek başınızayken her tür tehlikeye açık olmanızdır. Bu tehlikeler ise; cinsel istismardan şiddete ve oradan ölüme kadar devam ediyor. Belli bir gruba dâhil olduğunuzda ise, yağmur yağarken şemsiye altına girmiş gibi oluyorsunuz. En azından ilk aşamalarda öyle düşünüyorsunuz. Bir düşünün! Hiç kimseniz ve hiçbir şeyiniz yok, küçücüksünüz, korunmaya muhtaçsınız, inanılmaz savunmasızsınız, hiçbir deneyiminiz yok, hayatı tanımıyorsunuz, berbat olduğunu düşündüğünüz bir yaşantının içinden var gücünüzle koşarak uzaklaşmışsınız ve hemen hemen sizinle aynı şeyleri yaşayan, sizi anlayan birilerini bulmuşsunuz. Ve bu insanları bir koruma şemsiyesi olarak görüyorsunuz. Bu şemsiyesinin altına girmenin de bir bedeli oluyor; grup içinde uyuşturucu kullanımına devam etmek! Ayrıca madde kullanımı, sokakta yaşayan bizler için bir nevi kamuflajdı.
Nasıl bir kamuflajdan bahsediyorsunuz?
Diğer insanlar uyuşturucu kullanan insanlardan daima korkar, bulaşmak istemezler. Her an her şeyi yapabileceğimiz düşünülür. Uyuşturucu kullanımı sırasındaki kontrolsüzlüğümüzden dolayı, bu haksız bir düşünce de değildir. Bu düşünce ile bizlerden uzak durulur, yanaşılmaz, dolayısıyla zarar da verilemez.
Yani insanların Size zararr vermesini engellemek için, uyuşturucunun sizde yarattığı bedensel ve zihinsel etkiyi kullanıyordunuz.
Uyuşturucu kullanan bir insana ‘psikopat’ gözüyle bakılır. Doğal olarak bizde bunu bir nevi savunma mekanizması olarak kullanıyorduk.
Evi barkı ve belli bir yaşam düzeni olan insanlar, sokaktaki insanlara zarar mı veriyor ki, böyle bir savunma mekanizması oluşuyor?
Evet, ne yazık ki yaşadıklarıma dayanarak söylüyorum ki yaygın olarak böyle bir yaklaşım var. Sokakta yaşayan ve uyuşturucu kullanan insanlara direkt olarak “haşere” gözüyle bakılır, dışlanır, küçümsenir. Düşünsenize bizler zaten aile içi şiddet, istismar, aşağılanma, önemsenmeme gibi bedensel ve zihinsel eziyetler yüzünden yerleşik düzenlerimizi terk edip sokağa kaçıyoruz. Doğru ya da yanlış ister istemez sokakta da aynı şeyi yaşamamak için, kendimizi koruma içgüdüsüyle böyle bir savunma mekanizması oluşuyor.
Doğru ya da yanlış kısmını burada bitirmeyeceğim ama sokaklarda yaklaşık olarak ne kadar yaşadınız?
Yaklaşık olarak on yıl kadar sokaklarda yaşadım. Ancak bu on yıl içinde, bu yaşamın iyi olmadığının bilincine varmam çok uzun sürmedi. Sokakta ‘sinyal’ dediğimiz bir olay vardır, dilenmek anlamına gelir. Sinyal yakarak, yani dilenerek yaşamak ağrıma gitmeye başlamıştı. İnsanların iğrenerek bakması, dışlaması, terslemesi, küçümsemesi ağır geliyordu. Kendi ekmeğimi kazanabilecek kadar büyümüştüm ve çalışmaya karar verdim. Çalışmaya başlamıştım, sokakta kalmaya devam ediyordum ama ilk işim olan tezgâhtarlıkla bir şeyler değişmeye başlamıştı.
Değişmeye başlayan şey neydi?
Ben’dim. =) Para kazanmaya başlamış ve yavaş yavaş kendi hayatımı kendi kontrolüme almaya başlamıştım. Bu evreye gelene kadar yaşadığım tüm bu mecburiyetlerden artık sıyrılabilecektim. Dilenmeden, hor görülmeden çalışarak para kazanıyordum ve bu beni inanılmaz mutlu ediyordu.
B
u süreç içinde uyuşturucu bağımlılığınız devam ediyor muydu?
Evet, ediyordu ama inanılmaz boyutta aza inmişti. Kendi irademi kullanabilmenin bana yaşattığı mutluluğu hiç bir uyuşturucu maddenin vermediğini gördüm.
Sokakta yaşadığınız dünya size kötü gelmeye başladı ve toparlanmaya başladınız. Bu toparlanma sürecine girmenizi sağlayan şeyler nelerdi?
Her ne kadar aile içi taciz ve şiddetten bıkıp sokaklara kaçsanız da, sokakta diğer insanların taciz ve şiddetinden kaçmak için uyuşturucu bağımlılığını kamufle olarak kullansanız da, sokak grupları içinde ve gruplar arasındaki çatışmalar, tacizler ve ölümlerin de kaçınılmaz olduğunu yaşarken görüyorsunuz. Yağmurdan korunmak için bir şemsiyenin altına sığınıyorsunuz ama şemsiyenin altında dolu yağıyor. İşte böyle bir şey.
Yani kaçtığınız şeyin daha beter şekilde içine düştünüz.
Maalesef aynen öyle oluyor. Kendinizi tam da kaçtığınız olayların göbeğinde buluyorsunuz. Ve ne yazık ki bunu, ancak bir süre sonra anlamaya başlıyorsunuz.
Yağmurdan korunmak için bir şemsiyenin altına sığınıyorsunuz ama şemsiyenin altında dolu yağıyor. İşte böyle bir şey.
Peki, bu deneyimi yaşayan bir olarak, bu kısır döngü fark edildiğinde seçenekler neler oluyor?
İki seçeneğiniz var. Ya sokaklarda yaşamaya bir son verecek terk edeceksiniz, ya da sokaktaki uyuşturucu, şiddet, taciz ve ölümleri bile bile yaşamaya devam edeceksiniz. Ben birincisini tercih ettim. Ve her geçen gün, kararımın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm.
Kendinizi mecbur kaldığınız uyuşturucu kullanımı dışındaki tehlikelerden nasıl korudunuz?
Babam öldükten sonra dedemin beni çocuk esirgeme kuruma vermiş olması, orada toplu yaşamın, disiplinli yaşamın öğrettikleri, sokakta yaşarken bana ciddi faydalar sağladı. Ve elbette ki yaşıma göre bedenimin iri olması beni çok şeyden korudu. Hatta bedensel iriliğimden dolayı sokaktaki grubumuzun lideri olarak belirlenmiştim. Grup liderliğim süresince grup içinde asla kavga gürültüye müsaade etmedim.
Hep kavga, hep gürültü, hep şiddet… Hayatınızın büyük bir bölümünde var olmuş. Peki, Çocuk Esirgeme kurumunda sakin bir hayatınız mı vardı?
Olsa ne güzel olurdu. =) Belki o zaman aile içinde gördüğüm şiddetten dolayı hafta sonları da eve gitmez, büyüyene kadar Çocuk Esirgeme Kurumunda kalırdım. Ama ne yazık ki orada da sürekli olarak yaşanan kavga gürültülere çok fazla şahit olduğum. Ve ben huzuru bulmak için sokağa kaçmıştım ama olmadı. Kavga gürültünün olduğu hiçbir yerde huzur olması asla mümkün değildir. Bu yüzden sokaktaki grup liderliğimden itibaren kavga gürültüye asla izin vermedim.
Öyleyse huzur sanırım sevdiğiniz en güzel duygu.
Huzurlu olmayı kim sevmez ki? Hatta şöyle bir örnek vermek isterim: Evden kaçtıktan sonra madde bağımlılığı ve bu gruplarla yaşadığım dönemlerde sanırım 13-14 yaşlarımdaki dönemlerde kaldığımız bir ortam vardı. Köprü altında, bildiğiniz lağımın aktığı bir yerde, gruptaki arkadaşlarla birlikte lağımın yanına çiçekler eker ve arkadaşlarımızla birlikte orada oturup sohbet ederdik. Bunu insanların bizden korkmaması gerektiğini, sokakta yaşayan bizlerin de aslında herkes gibi normal insanlar olduğunu göstermek için yapardık.
Röportajın başında insanların sizden korkmasını sağlamak için uyuşturucu bağımlılığını bir kamufle olarak kullandığınızı söylemiştiniz. Şimdi ise, insanların sizden korkmaması için çabaladığınızı söylüyorsunuz, bu çelişkinin içinden çok güzel dersler çıkacağını düşünüyorum, anlatır mısınız?
Evden kaçtığımda yaşım çok küçüktü ve hiç bilmediğim bir dünyanın içinde, o dünyanın kuralları ile yaşamak zorunda bırakılmıştım. Hem bedensel, hem zihinsel olarak büyümeye başlanıldığında algı değişiyor. Algı değiştikçe kontrol mekanizması tamamen sizin elinizde oluyor. Ve bu farkındalık ciddi olarak canınızı yakıyor. Bu farkındalık; sürüklendiğiniz o hayatın size ne kadar zarar verdiğini, ne kadar çok şey kaybettiğinizi, kaybolmak zorunda bırakıldığınızı, hayatın ne kadar güzel olduğunu, hayatın ziyan edilemeyecek kadar yaşanılası olduğunu gösteriyor. Ve kaybettiğiniz zamanlarınız için canınız çok yanıyor.
Peki, görünen o ki tüm bu yaşadıklarınız sizin çocuklukta yaşadığınız sahipsizlik, aile içi ve dışı şiddetten kaynaklanıyor. Öyleyse, sahipsizliğin bir çocuğu buralara sürükleme ihtimali çok yüksel ve neredeyse kaçınılmaz. Öncelikle biz büyüklere tavsiye ettiğiniz şeyler nelerdir?
Öncelikle sokakta yaşadığım süreçte dönemsel olarak uyuşturucu bağımlılığım, ilk kullandığım maddeden itibaren ismen bilinen diğer maddelerin kullanımlarıyla yaklaşık on iki sene boyunca devam etti. Ama şunu özellikle belirtmek isterim ki; bu süreçte sokakta yaşıyordum.
Bu süreçleri bire bir yaşayan biri olarak her ne olursa olsun derim ki; eşler ayrılabilir ama çocuklarınıza sahip çıkın. Eşlerden biri vefat edebilir ama diğeri mutlaka çocuğuna sahip çıkmalı. Eşlerden her ikisi de hayatını kaybedebilir ama mutlaka yakın akrabalardan biri kendi çocuğu gibi sevgiyle sahip çıkmalıdır. Bir çocuğun temel ihtiyacı sevgi ve korumadır. Sahip çıkılmayan her çocuk % 100 oranla tüm bu kötü şartlara maruz kalma riskini yaşıyor.
Bu yazıyı okuyan madde bağımlısı herkes, yazıda kendilerinden bir şeyler bulacaklardır. Onlara neler söylemek istersiniz?
Öncelikle; eğer istiyorlarsa yapamayacakları hiçbir şey yok. Madde kullanan ile kullanmayan arasındaki farka dikkat etsinler, düşünsünler. Bu nokta işin çözülümünün başladığı noktadır. Ben, ağır bir madde kullanıcısıydım. En ağırından hayatımı nasıl yok ettiğini yaşadım, gördüm, farkına vardım, karar verdim, kendimle mücadele ettim ve hiç bir profesyonel destek bile almadan beş gün içinde uyuşturucu kullanmayı bırakmayı başardım. Emin olun, hiç zor değil. Şu an pırıl pırıl iki evlada sahibim. Bu evrelerden geçmiş biri olarak onlara her baktığımda ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha görüyorum. İsterseniz sizler de bırakabilirsiniz. Elbette hayat hiç kolay değil. Aile içinde kavgalarınız, sorunlarınız olabilir, umutsuzluklarınız, isyanlarınız olabilir ama emin olun ki madde bağımlılığı sizi bunların hiç birinden kurtarmayacak daha da beter içine alacaktır. Uyuşturucu; zamanınızı, hayatınızı en önemlisi sizi sizden alacak. Karar verin ve hayatınızı şimdi sizi geri alın!
Parola Dergi-Gazetesi olarak bu özel rop. bizimle paylaşan www.indigodergisi.com’un başarılı yazarlarından Serpil Çavuşoğlu na tşk ederiz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
POPÜLER HABERLER |
|
|
|
|
SON HABERLER |
|
|
|
|
|
|