|
|
|
|
|
24 Ekim 2017 Salı 16:22
|
|
|
1289
|
|
|
0
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
tiflis, gürcistan, orhan kural,bahçeşehir yerel haber, bahçeşehir güncel haber,bahçeşehir gündem haber, bahçeşehir haberleri,bahçeşehir bölge haber, bahçeşehir kent haber,bahçeşehir etkinlik haber,bahçeşehirli haber,haber zerparola,bahçeşehir gazete, gazete zerparola, |
|
|
Farklı bir deneyim adına yine yollara düşüyoruz. Çıldır ilçesine doğru ilerliyoruz. Bir süre sonra asfalt bozuluyor. Hem tünel, hem de zemin düzeltme çalışmasının devam ettiğini görüyoruz. Yenileme işleri için neden bu kadar beklendiğine anlam veremiyoruz. Önümüze çıkan Kenarbel Gölü’nün yarısı Türkiye’de, yarısı ise Gürcistan’da.
|
Türkgözü Sınır Kapısı sanki yeni tamamlanmış gibi. Uzun koridorları kullanıyoruz!
Her yer boş, kimseler yok. Pasaport veya yeni nüfus kağıdı ile Gürcistan’a geçiliyor.
Sınır kalabalık değil, sadece bazı Türk kamyonları Sarp sınır kapısının kalabalığından kaçıp buraya gelmiş.
Saat düzenimizi güncelliyoruz. Bir saat ileri alıyoruz.
Gürcistan topraklarında kalan doğa potansiyeli, her zamanki gibi yine coşkulu.
Türk parasını Gürcü Lari’sine çeviyoruz.
2017 yılı haziran ayı itibarıyla 100 lira 65 Lari ediyor.
İşlemi tamamlıyoruz, sınırı geçiyoruz.
ERMENİ KÖYLERİ ARASINDAN
Karzahı ile Sulda gibi Ermeni köylerini aşıyoruz.
Çok keyifli manzaralarla karşılaşıyoruz.
Köylerde taş binalar, yine taştan inşa edilmiş. Ermeni Gregoryan kiliseleri dikkat çekiyor. Ama anlaşılıyor ki, bu yörede köylüler fakir.
Bölgeye has gazlı armut suyunu tadıyoruz.
Toprak verimli, her yere patates ekilmiş. Bu yörenin beyaz patatesi zaten ünlü.
Paravari Nehri boyunca yeşil vadide ilerliyoruz. Paravari ve Kura nehirlerinin kesim noktasında silueti ile etkileyici ‘’Şeytan Kalesi’’ denilen bir kale boy gösteriyor.
Düşmanı aldatmak yapılmış bir hali var. Bir başka benzeri Ardahan’da yükseliyor.
Vardizia Manastırı’nın eteğinde geç bir öğle yemeği alıyoruz. Menüde patates, mantar çorbası, salata ve leziz barbunya var.
Manastır, dağın yamaçlarına açılmış çok sayıda mağaradan oluşuyor. Sınırdan 20 kilometre uzaklaşınca Ermeni nüfusu iyice azalıyor.
Zaten bu yörenin esas sahibi Ahıska Türkleri. Fakat, hepsi vatanından sürülmüş.
Yıllar yılı devam eden mücadelelerden sonra, sadece 103 Ahıska ailesi ana topraklarına geri dönmüş.
AHISKA’NIN ACI TARİHİ
Ahıska, 250 yıl Çıldır eyaletinin başkenti olarak Osmanlı’ya bağlı kalmış. Stalin döneminde, sınır bölgesinde yerleşik Türk azınlık potansiyeli tehlike yaratabilir endişesi ile, baskılarla karşılaşmış.
14 Kasım 1944 günü tarihi bir sürgün yaşanmış. Türkler, yükleri ve hayvanları ile zorla trenlere bindirilerek, üç saatlik zaman dilimi içinde, Rusya’nın iç bölgelerine aktarılmış.
Trene binenlerin yarısına yakını yollarda hayatını kaybetmiş. Ölüler vagonlardan dışarıya fırlatılmış.
Kıpkaç kökenli Ahıska Türkleri, günümüzde 13 cumhuriyetin 264 değişik bölgesinde yaşam sürüyor.
Türkiye’de de 200 bine yakın Ahıska Türk’ü mevcut. Bazıları, iş dünyasında büyük başarılar kazanmış, önemli isimler.
Ahıska Türkleri kendi içinde kapalı bir toplum özelliğine sahip. Şartlar ne olursa olsun birlikte yaşamaya gayret ediyorlar.
1989 yılında Özbekistan’da “Fergana Olayları” olarak bilinen ayaklanma sonrası, orada bulunan Ahıska Türkleri tekrar Rusya’nın farklı yerlerine sürgün edilmiş.
1993 yılında Turgut Özal döneminde çıkarılan özel bir kararla 150 kadar Ahıska ailesi Iğdır’a yerleştirilmiş.
HAYRANLIK UYANDIRICI
Geceleyeceğimiz Ahıska Kenti’ne etkileyici bir doğa eşliğinde varıyoruz.
Ahıska, Posof Çayı kıyısında, İpekyolu üstünde önemli bir kavşak. Hemen bize uzaklardan göz kırpan ünlü Ahıska Kalesi’ne çıkıyoruz.
Sahiden çok hoş bir ortam yaratılmış. Başarılı bir restorasyon geçiren kalenin içine sıra sıra asma fidanları dikilmiş.
Kale IX. yüzyılda Gürcü krallar tarafından inşa edilmiş. 1972 yılına kadar Rus ordusu silah deposu ve darphane olarak kullanmış.
İçine iki adet Sinagog, iki tane de Katolik kilisesi yapılmış. Osmanlı döneminde, 1595 yılında bir de cami eklenmiş.
Kaleden nehre gizli tüneller sayesinde ulaşmak mümkün.
YOLLAR BİZİM
Kura Nehri akışı boyunca seyahatimize devam edip, Borjomi’ye ulaşıyoruz.
Borjomi, UNESCO tarafından biyosfer rezerve alanı koruma kapsamına alınmış. Araçlardan inip, yürüyoruz.
Çok sayıda tezgah var. Bal ve bol çeşitli kurutulmuş meyve satılıyor.
Kestane balı daha acı, ama besleyici.
Elektrikli trene biniyor, ardından bir tepeye kurulmuş dönme dolap ile bir tur atıyoruz.
Borjomi maden suyu tesisleri ile ünlü.
Haşuri’den geçip Gori’ye varıyoruz.
STALİN’E DOKUNMAK
Gürcistan’ın Gori şehri, “Joseph Stalin”’in kenti olarak biliniyor.
Stalin’in çocukluk yıllarında, Lenin’le birlikte bir su kuyusu içinde hazırlanmış gizli bir odada bastıkları bildirilerle, halkı Çarlık yönetimine karşı ayaklanmaya davet ettiğine dair rivayetler var.
Stalin’in babası ayakkabı tamircisi imiş. Ama oğlunu okutmuş. Babasına ait olan, günümüzde müzeye dönüşen ahşap evini görüyoruz.
Sonra da Stalin Müzesi’ni adımlıyoruz. Müzede heykeller, fotoğraflar, kendisine hediye edilen farklı objeler ve şahsi eşyaları bulunuyor.
Gezilerde sık kullandığı özel vagonu da orada.
Stalin’in basit yapılı, ikinci sınıf tren vagonu içinde, bir toplantı masasından ibaret çalışma ortamı seçmesine şaşırıyoruz.
Savunduğu düşüncelerle uyumlu olan, yalın bir hayatı istemiş olabileceği sonucuna erişiyoruz.
Yemek vakti geliyor.
Yeni pişmiş tandır ekmeği, organik domates ve sağlıklı keçi peyniri ile güzelce besleniyoruz.
Eski başkent Mtsheta’ya tepeden bakan o ünlü kutsal kiliseye varıyoruz.
Kilise çok kalabalık.
Gelinler, nişanlılar, park etmiş çok sayıda araç.
Manzarası mükemmel.
Anılarımızı heybemize doldurarak, bir gezi aktivitesini daha noktalıyoruz.
Yazan:Prof.Dr. ORHAN KURAL
|
|
|
|
|
|
|
|
|
POPÜLER HABERLER |
|
|
|
|
SON HABERLER |
|
|
|
|
|
|