Esat KORKMAZ Araştırmacı Yazar ZerParola Dergisi Köşe Yazarı
|
Aşık İbreti, 1920 yılında Sarız’ın Kırkısrak köyünde doğdu. Asıl adı Hıdır Gürel’dir.
Geçmişi, Akçadağ’dan göçen bir aileye dayanmaktadır.
Âşıklık geleneğinin yoğun olduğu bir aile ve yörede büyüdü. İlk deyişleri, köylerine gelip giden dedelerden öğrendi.
Zaman içinde, cemlerde dinlediği dede ve zâkirlerden öğrendikleriyle de bilgisini pekiştirdi. Yaşamının zorluğu nedeniyle İbreti mahlasını kullanmaya başladı.
DÜŞÜMÜZÜN SÖZCÜSÜ
İbreti bizim, ölümsüz düşümüzün sözcüsüdür.
Düşümüzün yeryüzünde uygulayıcısının eylemcisi ise Börklüce Mustafa’dır.
Biri olanaksız olanın, diğeri olanaklı olanın tasarımcısıdır.
Biri örnek, diğeri gerçekleniştir.
Demek ki ütopya, hiçbir zaman gerçekleştirilemez; yeryüzünde ona yaklaşan bir tasarımı yaratılabilir ancak.
Anlaşılır olmak için, Ortaklar Komünü’ne, gerçekleştirilemez olan Ütopya Komünizminin yeryüzündeki yansıması, ona yaklaşan toplumsal düzen demek gerekir.
Ütopya, gerçekleştirilemediği için ölümsüz bir umuttur.
Gökkuşağı gibi hep önündedir.
Ulaşılmak istenen bir çekim merkezidir.
ÜYOPYA KOMÜNİZMİ
Rıza Kenti’ne bağlanan ütopya komünizmi, ortak bir amaca yönelik üretimde bulunan toplumun, tarihi üretirken önüne belâ olarak çıkan özel mülkiyet, sınıflar, devlet ve paranın olmadığı, devlet olmayan bir örgütle yönetilen, Tanrı’nın-Hakk’ın yerine insanın-doğanın, peygamberin yerine öğretmenin geçirildiği, düşsel bir toplum tasarımıdır.
Bu proje, kent-toplum bağlamında ele alınıp işlenmiştir.
Buyruktaki Rıza Kenti, Aleviliğin geleceğe yönelik kestiriminde, düşsel kâmil toplumun bir anlatımı olarak algılanabilir.
Toprağın temel üretim zemini, köylülüğün egemen ezilen sınıf olduğu Ortaçağ koşullarında; sınıflı toplum öncesinden taşınan ilksel eşitlikçi toplum değerlerinin güdücülüğünde, gelecekte insanlığa kesin kurtuluş getirecek olan düşsel kurtuluş projesidir bir bakıma.
Sınıfların olmadığı, paranın ortadan kalktığı, herkesin gereksinimine göre tükettiği, özlemine göre yaşadığı, söylencenin yüzyıllardır canlı tutmaya çalıştığı, geleceğe yönelik rüyanın projeye bağlanmış bir biçimidir.
DÜŞSEL TOPLUMSAL PROJE
Düşsel Toplumsal Proje’ye baktığımızda; bireyin önemi, eylemlerinde ve uğraşlarında toplumsal grupla ne ölçüde ilgili olduğuna, ortak esenliğe hangi katkıda bulunduğuna göre belirlendiğini görürüz.
Yani, bireyin yaptığı her şey için, topluluk önkoşuldur.
Topluluğun önkoşul olması, bireysel mülkiyetin olmadığı, her şeyin herkese ait olduğu ve gereksinmelere göre paylaştırıldığı toplumsal tasarımı öne çıkarır.
Bu bağlamda Alevi düş, göksel değil, bireyin topluluğa ve doğaya karşı sorumluluklarından ve toplumsal/doğasal yükümlülüklerinden doğar. Böyle olmasına karşın öğreti, bireycilikle karşıtlık içinde bulunmaz. Toplumculuk ve bireycilik bağlamında, topluluk üyesi birey, kendi varlığını kanıtlamak için, kendi özerkliğini talep eder. Şimdi ütopyamızın (düşümüzün) ne olup ne olmadığını ozanımız İbreti’den okuyalım:
Bir Şah Olsam
Bir Şah olsam hükmeylesem cihana, / Kilise, mescidi yıkar giderdim. / Okullar yapardım bütün insana, / Cehaleti kökten söker giderdim.
Fabrikalar kurar idim her yerde, / İkiliği kovar idim bu serde, / Ayrı gözle bakmaz idim bir ferde, / Cihana bir gözle bakar giderdim.
Gerçek insanları bilirdim Allah, / Ondan gayrisine tapmazdım billah, / Ne Kâbe kalırdı ne de Beytullah, / Yerine bir arpa eker giderdim.
İnsanlıktan başka olamazdı cennet, / Yok olurdu İsa. Musa, Muhammet, / Kalkardı dünyada mezhep, tarikat, / Dinlerin bağını çözer giderdim.
Bir olurdu zengin fakir her zaman, / Çaresiz dertlere olurdum derman, / Ne gâvur kalırdı ne de Müslüman, / Tümünü bir yola çeker giderdim.
Gece gündüz çalışırdım millete, / Bir faydalı kul olurdum elbette, / Bir ırmak olurdum Güneş’ten öte, / Yeni fezalara akar giderdim.
O günü görseydim yüzüm gülerdi, / Dünyada insanlar bayram ederdi, / Ne bir silah ne bir atom kalırdı, / Bir ulu deryaya döker giderdim.
İbreti der varlığımız bitmezdi, / İnsanoğlu yanlış yola gitmezdi, / Ayrı gayrı devlet icap etmezdi, / Dünyaya bir bayrak diker giderdim.
|