.
 

Gündem
  Yorum Yap     Arkadaşına Gönder     Yazdır
     
kanal istanbul, ekrem imamoğlu kanal istanbul,

​KANAL İSTANBUL İHANETTİR

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, katmerli ihanet olarak gördüğü Kanal İstanbul projesine karşı olma nedenlerini maddeler halinde açıkladı.
Kanal İstanbul’u cinayet projesi olarak nitelendiren başkan, bilim adamlarının sunduğu fikirlere saygı duyduklarını ve 16 milyonun sağlığına, 82 milyonun güvenliğine yönelik tehlike arz eden projenin asla kabul edilemeyeceğini vurguladı.
İZİN VERMEYİZ
İmamoğlu şöyle konuştu;
Kimlere ne söz verilmiş, kimlere ne rant vaat edilmiş olursa olsun, bu tavırdan derhal vazgeçilmelidir.
Yanlıştan dönülmelidir. İBB ve ilgili bakanlıklar arasında hazırlanmış ve imza altına alınmış olan protokolden çekildik. Çünkü, protokol hukuksuzdu.
Atanmış İBB Başkanı tarafından, yetkisiz şekilde imzalanmıştı. 1 Ağustos 2018 tarihinde yangından mal kaçırırcasına ve meclis kararı alınmadan imzalanan protokol, 5393 sayılı Kanun’un 75. maddesinin (a) bendi uyarınca, yetkili organ kararı olmadan imzalandığı için zaten geçersizdir. Hukuksuzluğa izin vermemiz olası değildir.
 
KAYNAKLAR TÜKETİLEMEZ
Kanal İstanbul, gemilerin yolunu değil, İstanbul halkının hayatını kısaltıyor. Milletin kaynaklarının hesapsız kitapsız, sorgusuz sualsiz harcanmasına seyirci kalmayacağız. İstanbul, kimsenin babasının çiftliği değildir. 16 milyon insanındır, 82 milyon vatansever yurttaşındır.  Dünyanın göz bebeği bir coğrafyadır. 1453’ten beri bize emanet olan bu topraklara sahip çıkacağız.
İhanete karşı duracağız.

İBB BAŞKANI OLARAK SORUMLUYUM
Bizler, 16 milyonun temsilcisi olarak seçilmiş kamu otoritesiyiz. Projeye karşı çıkmak, şahsi nedenlere bağlı değildir.
Siyasi bir amacı da içermemektedir.
Ülkenin tüm geleceğini tehlikeye atan büyük bir risk ile karşı karşıyayız. İBB Başkanı olarak kendimi sorumlu görüyorum.

PROTOKOLDEN ÇEKİLDİK
Kanal İstanbul protokolünden çekildik.
Çünkü, Kanal İstanbul’ bir ihanet, cinayet projesi olarak görüyoruz. Asla polemiğe girmeden, asla siyasi retorik yapmadan, yüzlerce güvenilir bilim insanının ortaya koyduğu bilimsel gerçekleri ve önemli kamu kurumlarının dile getirdiği dayanakları tek tek sıralayacağım.
İBB’nin farklı daire başkanlıklarından Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne (DHMİ), İSKİ’den Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’ne kadar uzman kurumlarımızın, devletimize sunduğu resmi raporlar üzerinden, Kanal İstanbul projesinden çekilmemizin dayanağı olan 15 tehdidi, 15 madde halinde sizlere anlatmaya çalışacağım.

Madde 1:
KANAL İSTANBUL, SUSUZLUĞA MAHKUMİYET DEMEK
Projedeki kanal, yaklaşık 45 kilometre uzunluğa, 20.75 metre derinliğe ve en dar yerinde 275 metre genişliğe sahip.
Kanal İstanbul projesi yapıldığı takdirde, 8.500 yıldır var olan İstanbul, yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kaybedecek. Sadece bu durum bile projenin neden rafa kaldırılması gerektiğini izah ediyor. Akıllı, mantıklı hiçbir kamu yöneticisi, hiçbir siyasetçi, böyle bir riskin varlığını bile bile, projeyi destekleyemez. Ülkesine, şehrine, insanına ihaneti düşünemez.
Belediyemizin çeşitli daire başkanlıklarının, DSİ’nin ve İSKİ’nin raporları, karşılaşacağımız felaketin boyutlarını tek tek anlatıyor. Bunlara göre projenin getirdiği en büyük tehlike, Terkos Gölü’ne karışacak tuzlu su ile gölün, ebediyen su kaynağı sıfatını yitirecek olması.
Terkos Gölü havzası, İstanbul ve çevresi için bir depolama alanıdır. Binlerce yıldır Avrupa yakasındaki en değerli, en yüksek kapasiteli su deposudur. Kanal İstanbul inşa edilirse, bu muazzam su kaynağı yok olacak. Milli yatırım olarak, değeri 2 milyar liranın üzerinde olan Sazlıdere Barajı, tümüyle işlevsiz kalacak. Kanal İstanbul projesiyle, Terkos Gölü’nün doğusundaki 20 kilometrelik su toplama havzası da devre dışı bırakılacak. Sazlıdere-İkitelli sistemi ile Terkos, İstanbul’un tüm su ihtiyacının yüzde 29’a yakınını karşılıyor.
Kanal İstanbul ile birlikte, sistem tamamen devre dışı kalacak.
Sadece yer üstü su kaynaklarımız değil, yer altı su kaynaklarımız da yok olacak.
 
DSİ RAPORU ORTADA
DSİ raporuna görüş bildiren bilim adamları, bakın bu konuda neler söylüyor; ‘Zemin etüdü ve sondajlar yapılsa da her zaman beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir. Kayalardaki çatlak ve kırıklar sondajla tespit edilemeyebilir. Bu çatlaklar aracılığıyla Kanal İstanbul’un tuzlu suyu Terkos’a girer. Terkos, su kaynağı olmaktan çıkar. İstanbul’un büyük bölümü susuz kalır.
427 milyon metreküp içme suyu rezervi kaybedilir.
Yok olacak su kaynağının alternatifi de yakın bölgede bulunmamaktadır. Susuzluk ve iklim değişikliği en büyük felakettir. Çünkü inşa edilecek kanalın 5.2 kilometrelik zemini, tamamıyla kireç taşından oluşmaktadır.
Tüm yer altı sularına ve Terkos Gölü’ne tuzlu suyun karışması kaçınılmazdır.
Buradaki tek tehlike susuzluk olarak anlaşılmamalıdır.
Strateji ve güvenlik çerçevesinden de durum risk ve tehdit barındırmaktadır. İnşa edilecek olan kanal güzergahı, acil eylem planı çerçevesinde saklı-stratejik rezerv alanıdır. Yeraltı sularına tuzlu su karışırsa, yüzey suları, savaş ve doğal afetlerde dahi kullanılamayacaktır. Stratejik rezerv olan yeraltı sularını kaybetme riski ile karşı karşıyayız.
Istıranca Dağları’ndan gelen yer altı suyunun yolu kesilecek, kayıplar yaşanacaktır. Stratejik su kaynaklarımız yok  olacaktır.  
 
Madde 2:
KANAL İSTANBUL, DEPREM RİSKİNİ TETİKLEMEK DEMEK
İstanbul var oldukça, düşünmemiz gereken önemli sorunlardan birisi de deprem gerçeği. Bilindiği gibi Küçükçekmece Gölü’nden 3 sığ fay hattı geçiyor.
Tarihsel dönem ve 120 yıllık veri incelendiğinde, kanal güzergahı boyunca üretilecek yapılaşma, insan yaşamı için büyük risk yaratıyor. Zemin yapısı heyelanlara müsait.
Büyük mühendislik projeleri için pek çok geoteknik sorun söz konusu. Proje 1-2-3. derece deprem bölgelerinde kalıyor.
11 kilometre mesafeden Kuzey Anadolu fay hattı, 30 kilometre mesafeden Çınarcık fay hattı geçiyor.
Bilim insanları, Kanal İstanbul Projesi’nin, yeryüzü ve yeraltı gerilme dengelerini bozacağını söylüyor. İnşaat ile ortaya çıkacak aşırı yüklemelerin, yeni depremleri davet edeceğini, depremlerin şiddetini artıracağını belirtiyor.
Neden bunca risk alıyoruz?
 
AVCILAR BU YÜKÜ KALDIRAMAZ
Plana göre, kanalın Marmara girişi olan Avcılar Denizköşkler’de 631 bin metrekarelik denize dolgu ile konteynır limanı yapılacak. Bu liman risk altında. Neden? Olası büyük İstanbul depreminin, 6 metre yükseklikte dalgalar yaratacak. Bilim insanlarının tahmini bu yönde. Tsunami halinde, söz konusu liman sular altında kalacak. Göz göre göre, kendi elimizle, kendi bütçemizle felakete davetiye çıkarıyoruz.
 
Madde 3:
KANAL İSTANBUL, KENTİN DOĞASINI KATLETMEK DEMEK
Katrilyonlar harcayarak, milli ve stratejik su kaynaklarımızı kurutacağız. Milyonlarca İstanbulluyu susuz bırakacağız.
Peki bunun çevreye ve eko sisteme zararı ne olacak?
Animasyon filmde gördüğümüz gibi, kanalın etrafına 50-60 katlı dev gökdelenler dizilmiş. Projeyi tasarlayan kim?
Mecliste, ‘Etrafında tek bir konut yok’ diyenler oldu.
Kendi raporlarında, 1 milyon 150 bin nüfus tanımlanıyor.
Bakan, ‘500 bin kişilik akıllı şehir’ olarak açıklıyor.
Şu an 16 milyon, akılsız bir şehirde yaşıyor.
Kimisi o güzelim coğrafyaya, tarım alanlarına bakar ve ‘Güzel’ der, kimisi de 60-70-80 katlı binalara, ‘Güzel’ der.
Ticaret alanları, lojistik alanlar ve donatılar gelecekmiş.
Yine beton, yine rant, yine çevre katliamı.
Onlar 1 milyon 200 bin kişi diyorsa, siz onu 2 milyon olarak kabul edin. Bu işin sonu yok. ÇED raporunu hazırlayanlar, ya da hazırlatanlar, bölgedeki yapılaşmadan bahsetmiyor.
Yani, çevre etki değerlendirme raporunda bu yapıların ne tür çevresel sorunlara mal olacağı sorusuna cevap verilmiyor.
Bir aldanma geleneğiniz olabilir ama, bizi aldatamazsınız. Rapor, sanki bölge imara açılmayacakmış gibi, sanki bölgede yapılaşma olmayacakmış gibi kurgulanmış. İnşa edilecek kanal çevresindeki yapılaşma, kısa zamanda sıcaklık-nem-rüzgar rejimini değiştirerek, İstanbul’u bir ısı adasına çevirecek.
Felaket üstüne felaket gelecek. Oysa ki, Çevre Düzeni Planı kapsamında, İstanbul’un plansal gelişiminde büyüklük ve büyümenin yönetilebilirliğine dikkat etmek zorundasınız.
İstanbul’daki her arazi kullanımının, özünde kentin doğal ve ekolojik yapısına katkı vermesi gerekir.
Bu kente ihanet ettik diyenler yüzünden, bugün İstanbul’un başı doğa ile dertte.
 
EKOLOJİ YERLE BİR
Kanal projesi inşaatıyla, 23 milyon metrekare orman alanı, 45 kilometre uzunluğunda ve ortalama 150 metre genişliğinde 136 milyon metrekarelik çok verimli tarım ve orman alanı, sonsuza kadar ortadan kaldırılmış olacak.   
Herkesin hayali başka. Biri 60-70-80 kat bina hayal edebilir, ben de orada, İstanbul’a, o 136 milyon metrekare alanda daha fazla sağlıklı gıdayı nasıl oluşturabiliriz, orada insanlar hayata daha fazla umutla bağlanabilir diye hayal ediyorum. Yok edeceğiniz su, tarım ve orman alanları, bu şehrin yaşam destek sistemi. Kanalın inşa edilmesiyle; Küçükçekmece Lagünü’nden Sazlıdere Barajı’na kadar olan sulak ve bataklık alan, haritadan silinecek. İstanbul’da manda popülasyonu kalmadı.
Bunu arttırmak zorundayken, yok ediyorsunuz. Bölge, kuşların göç yolu, üreme ve dinlenme bölgesi. Küçükçekmece Lagünü, yarı tuzlu suya sahip olduğu için, deniz canlılarının üreme noktası. Deniz canlıları, lagün boğazından dereye ulaşıp, yumurtalarını bırakıyorlar. Yok olacak ormanlık ve sulak alanlar yaban hayvanlarının yuvası. Bu kentin balığından kuşuna, yaban hayvanlarından bitkisine sahip çıkmazsak, nasıl hayatta kalabiliriz? Bu şehirde nefes almadan, su içmeden, beslenmeden nasıl yaşayacağız?  
 
Madde 4:
KANAL İSTANBUL, TARİHİ TALAN ETMEK DEMEK
Projenin gerekçesi olarak, Boğaz’ın tarihi dokusunun korunması gösteriliyor. Kanalın bitmesiyle Boğaziçi trafiği azalacakmış.
Boğaz’daki tarihi dokunun korunması sağlanacakmış.
Boğaz trafiğinde iddia edildiği gibi yıllara göre bir artış ivmesi yok. Tam tersine, özellikle son 10 yılda, yüzde 22.46’lık bir azalış görülüyor. Kanal İstanbul projesinden 17 milyon metrekarelik SİT alanı etkilenecek.
Küçükçekmece Gölü kıyısında yer alan Bathenoa Antik Kenti, İstanbul’daki ilk yerleşmelerden biri olan Yarımburgaz Mağaraları, toprak altındaki nice antik hazineleri tarihi zenginlikler zarar görecek.  
 
Madde 5:
KANAL İSTANBUL,110 MİLYAR TL VERGİ YÜKÜ DEMEK
DSİ raporlarında durum net olarak anlatılıyor; ‘Kanaldaki taşınmazların bulunduğu rezerv alan imara açılırsa, DSİ olarak 1.450 kamulaştırmasız el atma davası ile karşı karşıya kalırım. Buradan çıkacak mali yük, DSİ tarafından karşılanamayacak büyüklüktedir’.
Yani, bırakın inşaat maliyetini, özel şahıslara ait mülklerin kamulaştırma bedelleri bile milletin sırtına yüklenecek.
Oradaki arsa manipülasyonları da işin ayrı boyutu.
Ülke ekonomisi bunca dardayken, ülke nüfusunun yarısı yoksulluk sınırında yaşarken, devlet olarak ayakta durabilmek için varlık vergisi benzeri değerli konut vergilerine bel bağlayacak noktaya gelmişken, kimi kandırıyorsunuz? Bakanlığın ilk tahminlerine göre 75 milyar maliyet ve bunun yanı sıra İBB’ye yüklediğiniz 23-35 milyarlık maliyetle bu gereksiz işe niçin kalkışıyorsunuz?
Kanalın millete maliyeti yok, proje kendi kendini finanse ediyor masalını iyi biliyoruz. Köprülerin, şehir hastanelerinin de kendi kendini finanse edeceği söylenmişti. Neler olduğunu gördük. Deli Dumrul hesabı gibi, kullansın kullanmasın 82 milyon hep birlikte ödüyoruz o projeleri. Kanal İstanbul da aynısı olacak.
 
Madde 6:
KANAL İSTANBUL, İBB’NİN SIRTINA 23-35 MİLYARLIK MALİYET YÜKLEMEK DEMEK
Kanal İstanbul inşaatı ile İSKİ’nin 3 isale hattı devre dışı kalacak. Şimdiye kadar yapılmış arıtma sistemlerinin bazıları yok olacak. İptal edilecek üç ishale hattının yerine en az 11 milyar lirayla yeni arıtma tesisinin inşa edilmesi gerekecek. Kanal inşaatı, 3 farklı lokasyonda da tümüyle İGDAŞ hatlarını ortadan kaldıracak. Tahsisler ve yol yapımları yüzünden, Kanal İstanbul projesinin sadece İBB’ye maliyeti milyarlarla ifade ettiğimiz rakamlar. Bu rakam, İBB’nin 2020 yıllık bütçesinden neredeyse yüzde 50 fazladır. Kanal İstanbul protokolünden çekilerek, her İstanbulluyu 2 bin 200 liralık yeni borçtan kurtardık. 4 kişilik her bir aileyi, yaklaşık olarak 5.000 liranın üzerinde gereksiz bir vergi yükünden koruduk.
 
Madde 7:
KANAL İSTANBUL, GELİR RÜYASI GÖRMEK DEMEK
Diyebilirler ki; Orta Amerika’da Panama Kanalı, Mısır’da Süveyş kanalı yapıldı. O ülkeler buradan büyük para kazandı. Türkiye’nin kazanmasını istemiyorsunuz.
En büyük kandırmacalardan biri bu. Panama Kanalı, gemilerin yolunu 13 bin kilometre kısaltıyor. Süveyş Kanalı, Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu’nu birbirine bağlıyor ve gemilerin yolunu 6000 kilometre yolunu kısaltıyor.
Gemiler, o yüzden, para ödeyerek o kanallardan geçiyor.
Peki Kanal İstanbul ne durumda?
Kanal İstanbul, gemiler için yol tasarrufu sağlamıyor.
Kanal İstanbul’dan geçmek ile İstanbul Boğazın’dan geçmek aynı şey. Aynı mesafe.
Hatta, yukarıdan aşağı gelen 6 knot gücündeki akıntı nedeniyle, Marmara’dan Karadeniz’e gidiş en az üç-dört saat sürecek. Gemiler, İstanbul Boğazı’ndan bedavaya geçmek varken, neden para vererek Kanal İstanbul’dan geçsin?
Hangi akıllı kaptan, buna evet der?
 
Madde 8:
KANAL İSTANBUL, TRAFİKTE PERİŞANLIK DEMEK
Kanal İstanbul, İstanbul Ana Ulaşım ve İstanbul Lojistik planlarında henüz yer almıyor. Projenin mevcut özellikleriyle, İstanbul ulaşımına etkisini kestirmek mümkün değil.
Kanal çevresinde planlanan konut alanları, kanal nedeniyle kopacak ve köprülerle tadil edilmeye çalışılacak ulaşım hatları, yeni ulaşım talepleri demek. İstanbul yarımadası, Trakya’dan ayrılacak. Yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyulacak.
İnşaatın başlamasıyla TEM ve E5, sık sık trafiğe kapatılacak.
6-7 yıllık inşaat süreçleri başlayacak.
İstanbul trafiğinde yaşanacak problemlerin boyutu belirsiz. Kanal İstanbul projesi ile, halen planlanmış olan Mahmutbey-Esenyurt-Sefaköy-TÜYAP-Beylikdüzü metro hatları da etkilenecek. Bu bölgelere hızla metro hizmeti getirmemiz gerekirken, milyonlarca insanın ulaşımını kolaylaştıracak metro hatları inşa etmek varken, mantık neden tersine işliyor?
 
KİME YARARI VAR?
Yalnızca karayolu değil, havayolu için de hiç bir hayrı yok.
DHMİ Genel Müdürlüğü’nün 15 Mart 2018 tarihli Kanal İstanbul Projesi ÇED başvuru dosyası hakkında bakanlığa yazdığı yazıya bakalım.
‘Bu proje ile İstanbul yeni havalimanının uçuşa açılması imkansız olacaktır. Tüm pistler kullanıma açıldığında, günde 3.500 uçak trafiği olacağı öngörüldüğünden, projedeki koordinatlarda Kanal İstanbul projesi yapımı uygun görülmemektedir.’
27 Mart 2018 tarihinde de şöyle demişler: ‘... mania planlarını ihlal etmemeleri halinde Atatürk Havalimanı ve İstanbul Yeni Havaalanı için sağlanan/sağlanacak hava trafik hizmetleri üzerinde olumsuz bir etkinin oluşmayacağı tespit edilmiştir.’ Dedim ya; ‘Fay hattını da değiştirirler’. Fay hattı değişti bak! Artık ne olmuşsa olmuş, başta Kanal İstanbul’un olumsuz etkisi olacağına ilişkin görüş bildiren DHMİ, sonra bir anda fikrinden dönmüş. Yine de aynı raporun sonuna kendilerini kurtaracak bir cümle eklemeyi ihmal etmemişler: ‘Yapılaşma kriterine uyulması, kanal aydınlatmasında uçakları yanılgıya düşürecek herhangi bir sistemin kullanılmaması gerektiği …’
Soruyorum sizlere; kimler kimlere neleri dikte ediyor?
Nelerle uğraşıyorlar? Ben, anlamış değilim.  
 
Madde 9:
KANAL İSTANBUL, 50 YILLIK HAFRİYAT DEMEK
Kanal İstanbul projesini yapmak için ortaya çıkacak hafriyat  tam bir muamma. Ulaştırma uzmanları, bunun simülasyonunu yapamazlar. Simülasyon da bile kamyonlar birbirine çarpar. Kamyonlar için yapılacak yeni yollardan, 38 kilometrelik Karadeniz sahil dolgusuna kadar, insan aklını dehşete düşürecek nitelikte işler var. Karadeniz girişinde liman kurulacak. Liman yanındaki 17.5 milyon metrekarelik dolgu alana lojistik merkez yapılacak. Yani, hafriyatın çoğunu Karadeniz’e dökecekler.
Sormak istiyoruz;
Dip tarama malzemesi nasıl susuzlaştırılacak?
Hafriyat nasıl bertaraf edilecek?
Kanal inşaatından çıkacak hafriyatın 2.1 milyar metreküp. İstanbul’un yıllık hafriyat hazmetme kapasitesi ise 40 milyon metreküp.
Aradaki devasa fark nasıl yönetilecek?
Kentte 50 yılda çıkabilecek hafriyat denize döküldüğünde, ne gibi sorunlar baş gösterecek?
Çıkan hafriyat; örneğin Güngören-Esenler-Bağcılar ilçelerinin üzerine dökülse, bu ilçeler yaklaşık 30 metre yükselecek. Üç semtin bir anda 10 katlı bina kadar yükseldiğini düşünün.
İlgili hafriyat, 10 bini aşkın hafriyat kamyonu ile taşınacak.
Yani, İstanbul trafiğine günlük, 10 bin hafriyat kamyonu daha katılacak. Şu an İstanbul’da 7 bin 200 ruhsatlı hafriyat kamyonu var. En az 5-6 yıl boyunca 10.000 kamyonun daha ilave edildiğini düşünün. Biz bunu neden yapıyoruz?
 
Madde 10:
KANAL İSTANBUL, 1.2 MİLYONLUK YENİ NÜFUS DEMEK
Kanal İstanbul inşa edildiğinde, yapılacak olan yeni yerleşim birimlerine 1.2 milyon yeni nüfus gelecek. Bu rakam 2 milyona da çıkabilir. Yani kente, Beşiktaş ilçesinin 6 katı kadar yeni nüfus eklenecek. İstanbul trafiği içinde 3.4 milyon yeni yolculuk oluşacak. Bu da İstanbul trafiğinin en az yüzde 10 artması anlamına geliyor.
İstanbul’da, 1 milyonun üzerinde konut stoku var. Kaynaklarımızla bu şehrin kangren olmuş trafiğini çözmek varken, neden trafiği tümden durduracak yeni sorunları ekleme çabası içerisindesiniz? Neden kaynakları akılcı kullanarak, İstanbulluların hayat kalitesini yükseltmiyoruz?
Neden bu şehrin yaratıcılığını ve enerjisini doğru kullanmıyoruz?
 
Madde 11:
KANAL İSTANBUL, 8 MİLYONLUK NÜFUSU BİR ADAYA HAPSETMEK DEMEK
Konuşulduğu kadarıyla proje, İstanbul’un hem karadaki hem de denizdeki ekolojik denge sistemini değiştirebilecek riskler içermekle kalmıyor, İstanbul Boğazı ile yeni açılacak kanal arasına oluşacak olan adaya, 8 milyonluk bir nüfusu hapsediyor. Bu akıldışı projeyle, ülkenin deprem riski en yüksek bölgesine, 8 milyon insan yükü bindiriliyor.
Deprem anında bu nüfusun güvenliğini nasıl sağlayacaksınız? Tam bir can pazarına dönecek o kritik anda milyonlarca İstanbulluyu başka bir coğrafyaya nasıl nakledeceksiniz? Vatandaşın canını nasıl koruyacaksınız?
Kanal İstanbul, hem İstanbul’un güvenliği için, hem de Trakya’nın savunması için stratejik bir ihanet projesidir.
 
Madde 12:
KANAL İSTANBUL, MONTRÖ RÜYASI GÖRMEK DEMEK
Gelelim meşhur Montrö Antlaşması’na.
Anayasa’mızın 90. maddesine göre, uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Kanal İstanbul’un yaratacağı denizsel ve karasal etkiler, bizi Montrö dışında 7 tane daha uluslararası sözleşmeyi ilgilendirmektedir.
Montrö Sözleşmesi, gemi geçişi ile ilgiliyken, diğer 7 uluslararası sözleşme, doğal alanları koruma, çevre, iklim, Karadeniz ve Akdeniz’in korunması ile ilgilidir.
Kanal İstanbul ile, Montrö hariç diğer sözleşmeler de ihlal edilecektir.  
Montrö sözleşmesi anlatıldığı gibi olumsuz değildir.
Türkiye’yi ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri koruyan bir sözleşmedir.  
Karadeniz, neredeyse 90 yıldır bu anlaşma sayesinde, bir barış denizi özelliğinde varlığını sürdürmektedir.
Montrö Anlaşması’na göre, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin gemileri, Karadeniz’de en fazla 21 gün kalabilir.
Ayrıca, uçak gemisi, denizaltı ve farklı büyüklüklerde gemilerin geçişi, sözleşmeyle yasaklanmıştır.
Montrö koruyucudur. Yani, savaş çıkarmak için ihtiyaç duyulan bir askeri filo, Montrö sayesinde, Karadeniz’e giremez.
Kanal İstanbul açıldığı takdirde, bu koruma kalkanı ortadan kalkacaktır. Ayrıca, Montrö Sözleşmesi’nin 2.maddesi ve diğer uluslararası kurallara göre; ‘Gemiler, Kanal İstanbul’dan geçişe zorlanamaz.’ Montrö feshedilse dahi, Türkiye, boğazlarından ticari gemi geçişini yasaklayamazsınız.
Yani, kanalla Türkiye para kazanacak savı, uluslararası hukuk karşısında geçersizdir, hayaldir.
 
Madde 13:
KANAL İSTANBUL, KARADENİZ BALIKLARINI VE BALIKÇILIĞINI YOK ETMEK DEMEK
Karadeniz-Marmara su geçişinde, Marmara Denizi’ndeki ilk 25 metrelik su, az tuzlu Karadeniz suyu. Bol oksijenli, balıkların çok sevdiği su türü. Boğaz lüferinin yakalandığı Galata Köprüsü’nden, kuyulardan istavrit tutulan su.
Geri kalan 1.400 metrelik çukurda, bol tuzlu Akdeniz suyu var. Bu derin kısımda oksijen daha az olduğu için verimli değil.
Su bilimcilere göre, kanalın inşa edilmesiyle beraber, binlerce yıldır var olan doğal denge bozulacak. Karadeniz’de tuzlu su miktarı artacak. Hem Marmara’da hem de Karadeniz’de balık verimliliği ve çeşidi yok olacak. Az oksijenli su Marmara’yı kaplayacak. Marmara Denizi, bir zaman Haliç’in koktuğu gibi kokacak. Kanaldaki akıntı nedeniyle, Küçükçekmece Lagünü’nün dip çamuru, Marmara Denizi’ne akacak.
İstanbul’umuzun suyuna, ormanına, balığına, kuşuna, bitkisine, doğasına bu denli zarar vermek haramdır.
 
Madde 14:
KANAL İSTANBUL, MANEVİYATI YOK ETMEK DEMEK
Mezarlıklar Müdürlüğü’müzün verdiği rapora göre, kanal projesiyle birlikte, Arnavutköy Baklalı, Roman ve Yeniköy Mezarlıkları proje alanında kalıyor.
Bunlarla ilgili yazı yazıldı. Yanıt alınamadı. Adı geçen mezarlıklarda yakınları yatan insanlar, mezarları başka bir yere nakletmek zorunda kalacaklar.
Ölüye bile rahat yok.
Ayrıca, Arnavutköy ilçesinde 8 mezarlık daha, Küçükçekmece’de Altınşehir mezarlığı ve Başakşehir’de Kayabaşı mezarlığı ÇED inceleme alanında kalıyor.
Birinin içinden yol, öbürünün altında isale hattı geçme riski var. Özetle Arnavutköy, Küçükçekmece ve Başakşehir ilçelerinde pek çok mezarın taşınmak zorunda kalması vicdanlarda yara açacak. Hiçbir millet, ecdadına böyle davranamaz.
 
Madde 15:
KANAL İSTANBUL, BU MİLLETİ SEVMEMEK DEMEK
Kamu adına karar verenlerin önceliği milletin canını, malını, geleceğini korumaktır. Kamu adına iş yapanlar, siyasetçiler, bürokratlar çevreyi, tabiatı, denizleri, sahilleri, tarihi, kültür ve tabiat varlıklarını korumak zorundadır. Bunca genç işsizlikten inlerken, bunca insan yoksulken, sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir istihdam ve sürdürülebilir refah için bunca fabrika kurma ihtiyacı varken, önceliğimiz Kanal İstanbul olamaz.
 
YA KANAL YA İSTANBUL
Akıldan ve vicdandan tamamıyla uzak olan bu projeyle, dünyanın gözbebeği biricik İstanbul’umuz yaşanamaz bir kent olacak. Temiz hava, su, altyapı ve trafik açısından çözülemez sorunlarla baş başa kalacak. Ne boğaz geçişi, ne deniz trafiği, geçişi, ne de ekonomik olarak böyle bir ihtiyaç söz konusu değil. Birileri para kazanacak diye, şehrimizin, doğal çevrenin, yaşam alanlarının ve su havzalarının yok edilmesine izin veremeyiz. Kanal İstanbul projesi için kimse, 16 milyon insanı ikna edemez. Bu proje her yönüyle felaket, ihanet ve cinayet projesidir.
Ya Kanal, ya İstanbul.
 
BU BÜTÇEYLE KENTTEKİ OKULLAR YENİDEN YAPILIR
Kanal için sadece merkezi hükümetin harcayacağı para, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kentsel dönüşüme ayırdığı paranın 7 katıdır. Bu bütçe ile en az 9 Marmaray inşa edilebilir. İstanbul’daki bütün ilk okullar, orta okullar ve liseler sıfırdan yapılabilir. İstanbul’daki deprem sorunu olan ne kadar riskli yapı varsa, revize edilebilir. 150 yataklı 1.650 tane hastane açılabilir, yüzlerce fabrika kurulabilir. Kanal İstanbul, israftır, haramdır. Ülke kaynaklarını har vurup harman savurma projesidir. İstanbul’a katmerli ihanet projesidir.
 
İSTANBUL SAHİPSİZ DEĞİLDİR
2020 yılının Ocak ayında, sırasıyla Su Çalıştayı’ ve ‘Kanal İstanbul Çalıştayı’ düzenleyeceğiz.
Bu konuda sözü olan herkesi davet edeceğiz.
Bakanlıklar dahil devletin kurumlarına da davet göndereceğiz. Projeyi isteyenler, İstanbul halkına bu durumu anlatmak zorundalar.
Tüm İstanbulluları ve İstanbul Gönüllülerini sürece dahil olmaya, inisiyatif almaya, açıklanan ÇED raporlarını okumaya, iyi anlamaya, toplumla paylaşmaya davet ediyorum.
Bu rapora ve raporun içindeki pek çok sorunlu detaya karşı çıkmaya, yasal yollardan haklarını savunmaya çağırıyorum.
Hiçbir güç, kentin ortak aklının önüne geçemez.
Kadim şehir, sahipsiz değildir.  
 
82 MİLYONUN VİCDANI KARŞINIZDA
Benim zihnimde böyle bir proje yok. Çünkü, proje olmayacak, yapılmayacak. Dolayısıyla, projeden çekilmemiz demek, projeyi uzaktan seyredeceğimiz anlamına gelmiyor.
Her vatandaş Kanal İstanbul’a itiraz etmeli.
 
ARSALAR ARAPLARA
Çevre ve Şehircilik Bakanı emin bir şekilde arsa hareketi yoktur diyor. Oysa, 2011’den bu yana yaşanan arsa hareketliliğinin tam 30 milyon metrekareyi bulduğunun altını çizmek gerekiyor.
Kanal İstanbul güzergahında en büyük arazisi olan ilk 3 şirket, Arap şirketi. Detayları kamuoyuyla paylaşabiliriz.
 
İBB’NİN YER ALMADIĞI PROJE YAPILAMAZ
İBB’nin yer almadığı bir proje, bu kentte ilerleyemez, yürüyemez. Dünyanın hiçbir yerinde, bir şehir halkının iradesinin olmadığı proje yapılamaz.
Zorla dayatma gelirse, bunun adı başka bir şeydir. Türkiye, böyle bir hamleyi kabul etmez, etmeyecektir.
30 milyon metrekare ne demek biliyor musunuz?
Beyoğlu yetmez, artı Bayrampaşa, o da yetmez bir de üzerine Gaziosmanpaşa’yı ekleyin, o kadar yapıyor.
16 milyon İstanbullunun iradesi, 82 milyonun vicdanı karşınızdayken, böyle bir projeyi hayata geçiremezsiniz.
 
 
 
Yorumlar
Yorum Yap






Bu habere henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yap'a tıklayarak ilk yorumu sen yapabilirsin.









 
 
 
KÖŞE YAZARLARI
İbrahim Dinç
Selfie Siyasetçileri
Erol Turan
Eğitimde Küba Farkı
Esat Korkmaz
Pandora’nın Kutusu
Ebru Öztürk
Kuruluştan Yükselişe
Şirvan Yücel
Merak Dedikleri
Hakan Zat
Muhalefet Meclis Üyeliği Ve Önemi
POPÜLER HABERLER
BOĞAZKÖY CAMİİ ...
​BAŞAKŞEHİR ŞER...
KAYAŞEHİR'DE ÇE...
ESTONŞEHİR KORU...
EKREM DUMANLI'D...
YENİ ŞEHRİN ESK...
BAHÇEŞEHİR GÖLE...
BAHÇEKENT FLORA...
KADIN EMEĞİNE S...
Tümü
SON HABERLER
TELEFON DOLANDI...
ESENYURT BAŞAKŞ...
ELEKTRİKLİ ARAÇ...
ORHANGAZİ MUHTA...
Tümü
Haber bilgisinin gönderileceği e-posta adresini giriniz.
  Gönder  
 
  İptal  
 
 
rss facebook  Twitter

Gündem | E - Gazete | Köşe Yazarları | Vip Röportaj | Referanslar | Bize Ulaşın
ANASAYFA | FOTO GALERİ | VİDEOLAR | ANKETLER | KÜNYE | SİTENE EKLE | İLETİŞİM


Pikare 2024
Yeniliklerden Haberdar Olmak İçin
Valid CSS! Valid XHTML 1.0 Transitional