Başarı her zaman mutluluğu getirmiyor; getirmiş gibi görünse bile kısa bir anlık mutluluk dışında “eski, tas eski hamam” durumuna dönülüyor ve herkes başladığı yere geri dönüyor..
Nedeni aslında çok basit… Mutlu olabilmek bir kişilik sorunudur; her şeyden önce kişi büyüme ve gelişme sürecinde mutlu olabilmeyi, tutkularının esaretinden kurtulabilmeyi, sade, yalın yaşamayı ve bağımlılıklarını en aza indirmeyi öğrenmek zorundadır..
Kolay gibi görünse de zor bir durum. Reklamlar, yeni Amerikancı öğretiler, sinema filmleri, köşe dönmeci zihniyet, insanı gittikçe kendine olduğu kadar, çevresine ve yaşamada yabancılaştırıyor..
Bu boşluk bir şeyle dolmak zorunda… Boşluğu doldurmak için de insan, sınırlarını zorlayan bir şeyler yapması gerekiyor. Tutku kökenli, hırs, ihtiras ve ben merkezli bir yaşam tarzı tuzağına düşüyor modern insan; dünyayı tersine bile çevirse; ağzıyla kuş tutsa bile tatmin olması imkânsızlaşıyor… Başarı sıradanlaşıyor ve kişiyi bir anafor gibi içine çekiyor..
İmkânsız değil kurtulmak bu anafordan. Yukarıda söylediğimiz gibi hayat adamı; insanı olmak, bilgili olmasak ta bilgeliği seçmek gerekiyor. Ağaç kovuğunda yaşamaya, kuru ekmeğe talim edelim demiyorum ama her şartlarda ve her koşulda mutlu olabilmeyi de öğrenmek gerekiyor…
Mutlu olabilmeyi bir alışkanlık hale getirmeyi öğrendiğimizde daha iyimser olmaya başlıyoruz; her zorluğa göğüs gerebiliyoruz kolaylıkla.. Acılarımız daha bir anlamlı oluyor ve bizi büyütüyorlar ve hatta doğal şifamız olabiliyorlar.
Olgulaşmaya başladığımızda, başarı dediğimiz şey bize daha da yakınlaşmaya başlıyor. Hatta başarının dışarıda bir yer ve nokta değil; “içimizde” ve “biz” olduğu gerçeğini keşfetmeye başlıyoruz…
Başarısızlığın olmadığını; yaptığımız her şey ilk anda hedefine ulaşamasa bile onların bir deneyim olduğunu kavramaya başlıyoruz ki, işte “bilgelik budur” diyesi geliyor insanın…
Başarısızlık korkusu ortadan kalkıyor; başarının mutlu olabilmeyi öğrenmiş insana neden bu kadar daha yakın oldu gerçeğini kavramaya başlıyoruz…
Başarılı olmuş ama mutsuz, bahtsız, mutluluğu garip bağımlılıklarda arayan insanları gördükçe başarıdan önce, mutlu olabilmenin becerilerinin öğretilmesi gerekiyor daha okumayı sökmeden…
Mutsuzluğun her şeye sahip olunmasına karşın hala becerilememesinin tüm araştırmalarını da yapmaları gerekiyor yöneticilerin. Mutlu olmadığı halde “mutluymuş” gibi rol yapmanın da kurallara aykırı olması gerektiğini bir kural olarak benimsemek gerekiyor haliyle…
Mutlu olabilmek, başarılı olabilmekten daha zor görünüyor olabilir ama imkânsız değildir. Aksine çocukları izlersek her şeyin mutlu olmaktan başladığını keşfetmeye başlayabiliriz. Bir reklam” kirlenmek güzeldir” diyor ama ruh kirlenince onu yıkayacak deterjan bulmak imkânsızlaştığı için belki de sloganı “elbisen kirlenebilir ama ruhun ve aklın değil” olarak değiştirmek gerekiyor…
Hem başarılı hem de mutlu olabiliyorsak, yeme de yanında yat derler ya, işte öyle… Hidayete erişmiş oluruz. Kim bilir her yerde anlatılan başarı öyküleri bir “öykü” olmaktan çıkar “gerçeğe” dönüşür…
Gökten üç elma düşşün. Birisi mutlu olabilene, diğeri başarıyı yakalaya; üçüncüsü de hem mutlu hem de başarılı olmayı bilenlere; keşfedene…
Bir başka elmada mutluluklarını paylaşabilene…
Mutlulukla…